2.10.09

DRAKULA JAPONYA'DA



Malum, Drakula bir dönem, o ülke senin bu ülke benim, dünyayı dolaştı. İşte biz de, bugün, Drakula’nın 1971 tarihli Japonya Seyahatinin slayt gösterisine davetliyiz. Herkes geldiyse ışıkları söndürüyorum.
Günbatımında, büyük bir kayalıkta oynayan veletleri göstererek açılır film. Veletler, akşamın çökmesiyle evlerine dağılırlarken, 5 yaşlarındaki Akiko, köpeği Leo’nun aniden koşmaya başlamasıyla, köpeğinin peşine düşer. Bir ormandan ve mağaradan geçtikten sonra bir malikanenin önüne gelir. Batı mimarisiyle inşa edilmiş bu gotik yapının kapısında karşılaştığı sakallı yaşlı amcadan korkarak evin içine dalar. Ama evin içi daha korkutucudur. Zira piyanoda garip bir melodi çalan, çoktan öteki tarafı boylamış beyazlar içindeki kadın, Akiko’nun önüne düşer. Akiko çığlığı basarken, yüce varlık Drakula, çekik gözlü ‘Golden Eye’ vaziyetinde kıza göz kırpar.
Akiko, bu gördüklerinin bir rüya olduğuna inandırılarak, çevresindeki herkesten şefkat görerek büyümüştür. Bu kırılgan genç kız, kızkardeşi ve köpeği Leo ile birlikte Fujimi Gölü kıyısındaki bir evde yaşamaktadır. Ailenin tek dostu da, Akiko’nun henüz resmiyete dökülmemiş yavuklusu, bir nevi Van Helsing rolündeki doktordur.
Günlerden birgün Akiko, Leo ile birlikte, o meşhur rüyasının resmini tamamlamak için göl kıyısına inerken kasaba sakini, kırık çıkık işlerinden anlayan amcayla laflamaya başlar. Ve işte o an! Her ne kadar Drakula’nın tabutunun, müthiş kayalıktan gelmesini bekleyen seyirciyi az buçuk hayal kırıklığına uğratsa da film, tabutun, kargo kamyonetinin arkasında kasabaya varması da bir o kadar yaratıcı bir fikir, hakkını yemeyin şimdi. Kimin gönderdiği belli olmayan kargoyu evine götüren amca, karanlık çöktüğünde malum kişinin kontrolü altına girecek, yani Drakula’nın uşağı olacaktır. Bu arada, sanatsal faaliyetini, yani rüyasının resmini tamamlayan Akiko da, o altın gözleri resmettiği çalışmasını bakalım galerilerde göz önüne çıkarabilecek midir? Ama ondan önce;
Aynı gece, amcanın evine uğrayan Akiko, aslında rüya sandığı Drakula gerçeğiyle bir kez daha yüzleşip, gecenin bir yarısı mistik bir hava içinde evden çıkan kardeşi, kaybolan amca gibi tuhaf olaylar yaşadığında, artık nerdeyse deli olduğuna inanmaya başlayacaktır. Ama o an, atıyla olmasa da arabasıyla kapıda biten doktor yavuklu, kızın deli olmadığını, yıllar evvel gördüğü rüyanın gerçek olabileceğini, üstelik batıda, vampir diye birşeyin olduğunu söyleyip kızcağızı biraz yatıştırır. Akiko ve yavuklusu Van Helsing, gerçeklere ulaşmak ve Drakula’nın Japonya’da ne halt ettiğini öğrenmek için harekete geçecek, tüm misafirperverliklerini(!) gösterip Drakula’yı en iyi şekilde ağırlayacaklardır.
1. Drakula’nın 70’lerde faaliyete geçtiğine şaşmamalı. Zira balıkçı yakanın, modanın sefasını sürdüğü o yıllarda ısırıkları kapatmak bakın ne kadar da kolay öyle değil mi?
2. Filmde çok hoşuma giden bir bölümden bahsetmek istiyorum. Drakula’nın habire kanını içmesinden bir deri bir kemik ve tabii bir de bembeyaz kalan kadına, hastanede kan nakli yapılır. Belli ki Drakula çoktan yolunu bulmuş, sürekli yeni birilerini ısırıp efor harcayacağına, ısırdığı kişiyi hastaneye gönderip, kanı, kolay yoldan elde etmenin hazzına varmıştır. Lakin hipnoz altındaki şaşkaloz kadın merdivenlerden düşünce, tüm bu plan suya gömülür. Üzüldüm Drakula için.


3. Açtırma tabutu, söyletme kötüyü demişler.


4. Saftirik uşak, fırtınalı gecede elindeki ingiliz anahtarı sebebiyle yıldırımı üzerine çekerken. Daha doğrusu ben öyle inanmak istedim. Ama bu salakom, şimşek çakınca aydınlanan hava dolayısıyla oracıkta sizlere ömür...


5. Yorumsuz;

6. Kurbanına kedi gibi atılan Drakül,


7. Akiko'nun sanatçı kişiliği sonucu döktürdüğü tablo ve yahut altyazıdan da anlaşılacağı gibi harbiden 'what is this?'

8. Hazin son. Ama her son bir başlangıç değil midir sanki?


Altı filmlik filmografisinin çoğunda vampire el atan yönetmen Michio Yamamoto, bir Hammer klasiği olabilecekken çekik göze toslamış bir film çıkarmış 'Noroi no yakata: Chi o sû me' veya ingilizce adıyla 'Lake of Dracula' ile. Hatta iki film çıkarmış bana kalırsa, biri doğrudan Drakula, diğeri de Akiko'yu gelin kılığına sokarak işlediği Drakula'nın gelini. Daha çok Akiko'nun korkusunun kaynağı konumunda ele alınması Drakula'nın, filmi biraz yavan hale getirmiş. Ama en önemlisi sanırım, Japonya'da geçmesine rağmen, eve girerken ayakkabı çıkarıp terlik giymekten başka kültürel öğeye yer vermemesi, filmden çok şey götürmüş. Halbusu takım elbise yerine geleneksel kıyafetleri içinde bir Drakül olsa idi, ninja pençesiyle emeceği yerden iki delik açıp emse idi, etrafında sırtlarında yakuza dövmeli kadın müritleri olsa idi, tadından yenmez olmaz mı idi? Belki vardır böyle bir versiyon. Arayalım bakalım...

Son not: Yönetmenin 1974 tarihli 'Chi o suu bara' adlı filmine bakmakta faide var gibi gibi... Ayrıca yönetmen amcam Kurosawa'nın Kumonosu-jou'sunda (Throne of Blood) yönetmen yardımcılığı yapmıştır, kikirdemeden önce bir daha düşünün!


NOROI NO YAKATA: CHI O SUU ME

Y: Michio Yamamoto

O: Midori Fujita (Akiko), Osahide Takahashi (doktor yavuklu), Sanae Emi (kızkardeş), Shin Kishida (Drakula)

3 yorum:

Goddess Artemis dedi ki...

Bu filmi (henüz) izlemedim ama "Drakula İstanbul'da" ya beş bastığı konusunda hiç şüphem yok! ;-)

Goddess Artemis dedi ki...

Shinobi-chan,

Unutmadan sormak istiyorum: Drakula'nın ayağı yere değmez ki! O nedenle bu ayakkabı çıkarıp terlik giyme ritüeline takılmadığını umuyorum kendisinin. Yoksa takıldı mı?

Tuğba dedi ki...

Gaddesu-Sama,
filmde ayakkabı çıkarma olayına takılmayan bir Drakula var zaten. Ayağının yere değip değmediği konusunda şüphelerim var ama bu filmdeki nedeni, Drakula'nın japon olmamasına bağlıyorum. Tamam Japonya'ya yerleşmiş, genetik anlamda gözler çekilmiş falan ama kendi kültürünü eritememiş Japonya'da.

Şahsi fikrim olarak, Drakula hangi memlekete giderse gitsin, hoş karşılanacağını düşünüyorum. Ama 'Japon Drakula İstanbul'da gibi birşey olsa film daha egzantrik ve de höttürük olabilirdi diye düşünmüyor da değilim. Senin de az önce farkettiğin gibi aslında birşey düşündüğüm yok. Uyuşmuş beynim, artık tehlike sinyali dahi vermekten aciz, saçmalıyor da saçmalıyor...

Bu arada-özelden de konuşuruz ya- hazırlıyorum filmi...
Sen de hazırlan iki ısırık vermeye Drakül'e...

Boş işler bunlar...