2.2.10

YALVARIYORUM BEYAMCALAR!


Siz hiç, bir gerilim filmini gözyaşları içinde izlediniz mi? Ben izledim. O gün beynimden bir parçanın artık kullanılamaz hale gelip, yok olup gittiğini gördüm. Bir istirhamım olacaktı beyamca; lütfen alakasız filmleri bir araya getiren DVD’ler yapmayın. Biz ki geleceğin gençleriyiz (yaşım 3. En genç blog kullanıcısı da benim herhalde. Beyin yaşım, evet, beğenemedin mi?), kıymayın bize beyamcalar, beyabiler!

Hiç adetim değildir ama yemin ediyorum, yaşlanınca evsiz barksız, diğer deyişle çulsuz kalırsam, tüm sorumlusu şu aptal filmlere akıttığım ve akıtacağım parayı bir köşeye koymadığımdandır. Hoş, DVD’yi bu film için almadım, Cynthia Rothrock ablanın filmi için aldım ama iki film birden kuşağı kapsamlı DVD’deki öteki filme bakmasam olmazdı. Bu filme zaman harcayacağıma evkızı işleri yapmayı yeğlerdim doğrusu... Neyse söyletmen beni şimdi. Daha önce beni kızdıran hatırı sayılır miktarda film olmuştu. Sanırım şu an yapılabilecek en iyi ikinci şey, bunu da yanlarına ekleyip unutmaya çalışmak. İlk şeye gelince onu son paragrafta bulacaksınız. Şimdiye kadar ilk defa bir film hakkında bu kadar olumsuz yazacağım sanırım. Eh, darısı kötüleyemenlerin başına.


Daha film açılır açılmaz neyle karşı karşıya olduğumun ilk sinyallerini almış ama kendine işkenceyi bir sanata dönüştüren ruhum bu durumdan yararlanmak için seyretmeye devam etme kararı vermişti. Şiddetten hoşlanmayan bir polis, baskın yaptığı evde, zanlıyı en zayıf anında, tuvaletteyken basarak tutuklar ve hapse tıkar. Bu esnada, polisin yanına atanan çömez kadın polis (ulan ister istemez kadın diye ayırtetmek zorunda kalıyorsun işte. Bizi bu kalıpların içine sokanların gelmişini geçmişini tebrik eder, başarılarının devamsızlıktan kalmasını dilerim inşallah, amin), bana “Hemen uzaklaş, yoksa çok geç olabilir”in sinyalini daha şiddetli vermişse de, annemin hep bahsettiği ama benim hep yadsıdığım inadımdan olsa gerek, azimle seyretmeye devam ettim. Ben ki kantoncayı, mandarinceden daha sempatik bulurum, çömez polisin, merkezde bulduğu başıboş köpeği çağırıkenki çığırmaları, kulak zarımı patlatma raddesine gelmesine rağmen, hemencacık KBB ajanı ablamı arayarak, gerekli önlemleri nasıl alacağımın taktiklerini öğrenmiştim. İnsanın arkasında yeter ki ailesi olsun. İkinci badireyi de aile ferdim tarafından güç belâ atlatarak, kendimden daha emin bir halde seyretmeye koyuldum.
Bu iki sersepelek, yani polis ve çömezi, köpeğin peşinde kırlara bayırlara çıktıklarında tesadüfen çarmıha gerilmiş bir ceset bulurlar. Daha yüzüm gözüm demeden ilk ipucunun peşine düşerler. Ölen adamın evine girdiklerinde, dolaba saklanıp ölü taklidi yapan bir kızla karşılaşırlar. Kız adamın, kendisini kandırarak, bilindik performansından ‘sanatsal’ bir video hazırladığını, onun’çün eve girip videoyu çaldığını söyler ve serbest bırakılır. Bu esnada, videoyu polisin cebe attığını görmedim sanmayın. Ben daha bir şey anlayamadan, polis bir kadından, kadının kocası kamyon şoföründen ve sevgilisinden falan bahsetmeye başlar. Benim konuyu kavrayamamamın önemli nedenlerinden biri de, beyaz yüzeylere denk geldiğinde doğal olarak okuyamadığım beyaz altyazıdır. Yine de “Aman sen de! Ne filmler tükettim ben” artizliğini yaparak (havam kimeyse artık…) hâlâ devam ediyorum farkındaysan. Polislerimiz iz üstünde olmalarına rağmen çarmıha gerili cesetler hep tesadüflerle ve köpeklerle ilişkilidir nedense. Gizem unsuru, ömür törpüsü şeklinde devam ederken, asıl beni bitiren olay polis ve çömezinin birbirlerine dokundurma tarzındaki cilvelenmeleridir. Şahsen en sevdiğim cilvelenme tarzı da budur. Ne demiş atalarım “Hayatta laf soktuğun kadar varolursun!”. Yeri ve zamanı geldiğinde hep sözünü ettiğim atalarımdan daha ayrıntılı bahsetmek isterim doğrusu. Ama şimdilik filme geri dönelim.
İki şaşkalozumuz, çarmıhla bağlantılı olarak, bir kiliseyi ziyaret ederler. Burada konuştukları rahiplere ölen adamın kamyon şoförü olduğundan bahsedince, ben mi yanlış anladım inanın emin olamıyorum ama kamyon şoförlerinin trafikte çok kötü oldukları için öldürülmelerinin normal olduğu gibi, bünyede “Hö, Ha, Ne???” şaşkınlığı yaratan bir cevap alırlar. Şu noktada durup, hayatımı gözden geçirmek, nerede yanlış yaptığımı bulmak istiyorum. Kime kötülük yaptım da, bana böyle bir cezayı reva gördün Yareebbim?


Bu film nereye gitmektedir? Bilsem… Daha fazla uzatmadan kör düğümü çözeyim. Videocu kızın aslında bir ikizi vardır. Başta gönüllü başladığı seks işçiliğinden kısa zamanda sıkılıp ayrılmak ister. Ama etrafındaki adamlardan kolay kurtulamaz ve biri tarafından öldürülür. Kıza aşık olan gruptaki adamlardan bir diğeri de, gruptaki diğer adamları teker teker öldürmeye başlar (cümleye bak!). Seri cinayetlerini çarmıhla yapmasının nedeni, bir anlamda günahını kutsal saydığı çarmıhla örtbas etme isteğidir. Nasıl mantıksa artık. Sonra işin içine adamın karısı ve sigorta poliçesi filan da girer. Bir film insanı bu kadar mı meraklandırmaz kardeşim? En kötüsüyse, tüm bu çözülmeyi polis ve çömezinin tembelliğe kaçarak karşılık konuşarak anlatmalarıdır. Bari o kadar da yorulmayaydınız, vereydiniz filmin yanında senaryoyu, okurduk biz ordan. Tövbe tövbe… Of çok sıkıldım… (Not: en azından ben böyle anladım konuyu)
Filmden yanıma kâr kalacak tek şey, Hong Kong’un polis numarasının 999 olduğunu öğrenmiş olmamdır. Onu da googlesız günlerin hatrına henüz teyit etmedim. Birgün yolum Hong Kong’a düşerse orada ederim.

Kısaca filmdeki çarmıha gerilen kurbanlar gibi seyircisini de çarmıha germekte beis görmeyen işkence gibi bir film seyrettim. “E, madem o kadar kötüydü, yazmaya niye tenezzül ettin?” diyen fesat ruhlar için, işte sırf bu fesatlığınızdan “ben çok çektim bu filmden, siz de çekin!” diyerek intikam almak istedim. Sadık okuyucularım (nedense emin olamıyorum hâlâ olup olmadıklarından), bu vesileyle bir zamanlar okuyucaya attığım kazıkları hatırlarlar diye umut ediyorum. Yine de merhametim 100 milyonuncu kez kurusun, ben ettim siz etmeyin… Gözlerim yaş yaş, kuytu bir köşede ağlamak üzere uzaklaşıyorum ufka doğru. (İçlenerek) Ufuk ne yöndeydi, ağabey?

Bir son dakika haberi: Yalnızca 6 filmlik bir filmografiye sahip yönetmenin peşine şu dakika düşmüş bulunuyorum.


999 SHEI SHI XIONG SHOU/THE CRUCIFIXION 1994
Y: Danny Go Lam-Pau
O: Michael Chow, Hillary Tsui, Timothy Zao

3 yorum:

Tuğba dedi ki...

Yazıdaki eksik virgüllerden kaynaklanan anlam hatalarını 999'a bildirmeyi unutmayın!

kişisel depresyon anları dedi ki...

sersepelek nedir? koca internette sen dahil 2 sitede buldum. tdkda da yok... merak ettim :)
film beni sen anlatırken sıktı nolcak bilmiyorum...

Tuğba dedi ki...

Uydurdum valla. Bilmiyorum öyle bir kelime var mı yok mu. :-)

Boş işler bunlar...