dezenfettan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dezenfettan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30.9.09

SANSÜRLÜ DEZENFETTAN A.K.A. LADY KUNG FU


Dezenfettan kadın modelini, sansürlü bir şekilde icra eden Angela Mao’nun 1972 yapımı Hap Ki Do veya Lady Kung Fu adıyla bilinen filmiyle yeniden merhaba diyorum. Merhaba! Göynünüz, hemen ardından, hiç uzatmadan, bir de ‘Hoşçakalın’ bekler, bilirim, ama yağma yok. Madem tıkladın, okuyacaksın köle, şırakk! Hayır, cidden, bloga giren kişiyi, birkaç dakikalığına blog dışına çıkarmayan bir program olsa, ne uyuz olurdu değil mi? Şırakk!
Bir Kore savunma sanatı olan Hap Ki Do hakkında uzun uzadıya yazacak değilim ama Wikipedia’dan arakladığım şu bilgi, k*çını koltuktan kaldırmaktan aciz olan benim gibi seyirciler için yeterli olacaktır diye düşünüyorum. ‘Şu bilgi’ dediğim, “Hapkido geniş bir yelpazede; kol ve ayak eklem kilitlemeleri, fırlatma, Her türlü ayak teknikleri, el teknikleri ile akrobatik jimnastik, eğme, bükme ve sinir noktalarına baskı tekniklerinin yanında ateşsiz her türlü silahı ustaca kullanmayı, günlük hayatta kullanılan eşyaları birer silaha dönüştürmeyi öğretir.Bir spordan ziyade meşru müdafaaya uygun bir sanat olduğunu söylemek daha doğrudur”, budur. Az buçuk anladıysak durumu, “Ya Havle ve la kuvvete”yi, “Om mani padme hum” versiyonuyla çekip, konuyu anlatmaya başlıyorum. (Fiyuvv, ucuz atlattınız vallahi, yoksa bende çene bol...).

Angela Mao, Sammo Hung ve Carter Wong’un canlandırdığı ekip, 5 yıl boyunca Kore’de Hap Ki Do çalışmış, kendi okullarını kurmak ve istilacı japonlara karşı ülkelerini korumak için, Çin’e dönmek üzerelerdir. Japonlara karşı Korelilerle birlik olmalarını öğütleyen ustanın veda dersine, “忍” damgasını vurur. Sabır ve sakınma anlamlarını içerisinde barındıran bu karakter ayrıca ninja kelimesinin de iki karakterinden ilkini oluşturmaktadır. İşte Hap Ki Do’nun gerçekten de bir savunma sanatı olduğunun altını çizen bu karakterle, usta, öğrencilerine, her karşılaştıkları olayda kaba kuvvete başvurmamalarını, mümkün olduğunca sabırla davranmalarını öğütlemek istemiştir. Üç kişilik ekibimiz, Çin’e dönüp de okullarını kurar kurmaz, Kara Ayı adlı, japonlar tarafından kurulmuş dövüş okuluyla karşı karşıya kalırlar. Yalnız her seferinde dövüşmek durumunda kalan kişi, incecik Sammo Hung’tan başkası değildir. Bu zavallım, her ne kadar elceğizinde taşıdığı 忍 karakterine bakıp bakıp, haksızlıklar karşısında ‘dayanmalıyım’ diye kıvrım kıvrım kıvransa da, eninde sonunda yeteneğini, karşı okulun gözüne sokmaktan kaçınamayacak ve japonlarla aralarının açılmasında son noktayı bizzat koyacaktır. Ama filme son noktayı koyan, Hap Ki Do’nun tüm o kilitleme ve fırlatma teknikleriyle döktüren Angela Mao’dan başkası değildir. Bir yandan, tüm iffetiyle, bir bacak dahi göstermeden, küçük düşürülen cinsiyetinin onurunu kurtarırken, öte yandan, bu işlerin cinsiyet ve güce bakmadığını, herşeyin teknikte gizli olduğunu usturuplu bir şekilde göstermiştir.


Kusra bakmayın, kısa yazmak mecburiyetindeyim (Çok üzüldünüz eminim). Dış mihrak var kardeşim, konsantre olamıyorum ki, şurda iki kelam daha edeyim. “Onun adı Mamagon anne, Ayşegül değil! Biri şu kadına birşey desin ya alla alla...)




Kelimenin düz anlamıyla koskoca Sammo Hung’u incecik bir delikanlı olarak karşımıza çıkaran filmin dövüş kareografisini de Sammo kotarmış. Yönetmen Wong Fung, hapkido, taekwando ve kung fu eğitimi almış Angela Mao ve Sammo Hung’un beraber çektikleri daha bir sürü film var. Nasip kısmetse, bir Lady Whirlwind’i de anlatmak isterim bir ara. Bu filmde Jackie Chan ve Lam Chin Ying’i de küçük rollerde görmek olası. Her ne kadar Jackie Chan’i farkedememiş de olsam, japon kötü adam rolünde, tavukla esnafa saldıran Lam Chin Ying abiye el salladım ama beni gördü mü bilmiyorum doğrusu.

Angela Mao, Bruce Lee’nin 1973 tarihli Enter the Dragon filminden de hatırlanabilir bu arada. Başka yazacak birşeyim yoksa sahne incelemelerimize geçelim, sonra da dağılalım.

1. Ta filmin en başında, dövüş talimi esnasında ustasıyla bakışan Angela Mao, usta ve Angela'nın yanındaki çiçek arasında gezinen kamera.

2. Sammo'yla birlikte 'ninja' yazdığımız sahne. Evet, ikimiz de tombuluz, ne olmuş yani?

3. Saçın işlevselliğinin gözler önüne serildiği an ve yahut seni saçımla da dövebilirim.



4. Le Sansure du pópó (1972).


5. Angela'ya uzanan eller kırılsın, ki kırılıyor.


6. "Cinayet aleti olarak şemsiye" başlıklı bir yazı yazacaktım ama gerek kalmadı. Hapkido'nun, her türlü eşyayı silaha çevirme kabiliyetinin vücut bulmuş hali.

7. Japon usta. Yorumsuz...


HE QI DAO / HAPKIDO-LADY KUNG FU 1972

Y: Wong Fung

O: Angela Mao, Sammo Hung, Carter Wong

14.9.09

KADINLAR MATİNESİNE HOŞGELDİNİZ: BEYAZ SAÇLI GELİN II


Bir kadının en büyük ‘silah’larından biri saçıysa eğer, Bride with White Hair II, bu sözü düz anlamda kanıtlayan en güzel filmdir. Modern mimarinin, Adolf Loos tarafından sarfedilmiş “Süs, cürümdür” lafını, “Süs, cinayettir” formatında kullanmaktan büyük bir zevk alan, üstelik bu sözü bir de modern mimarinin temelindeki işlevsellikle birleştirip, sadece mimaride değil, hayatımın her alanında uygulamaya çalışan biri olarak, bu filmin kalbimde ayrı bir yeri var. Sadece süs olarak uzattığım bir saçı neyleyeyim, birine vuramayacak ya da bir boynu sarıp sarmalayamayacaksam! Assolist de teşrif ettiyse, kadınlar matinemiz başlasın, biz de kız kıza “Bir erkekten nasıl intikam alınır?”ın el kitabından kendimiz için notlar çıkarmaya başlayalım.




1993 yılında çekilen ilk filmin ardından yine aynı yıl içerisinde bir çırpıda yönetmen Ronny Yu ve David Wu tarafından senaryosu hazırlanarak kotarılan ikinci film, ilkinin hasılatından mı faidelenmek istemiş inanın bilmiyorum. Çok araştırmış değilsem de kaynaklarda fazla birşey bulamadım. İlk film kadar ‘kaliteli’ olmasa da-ki benim ‘kalite’den kastettiğimi az buçuk anlamış olmalısınız şimdiye kadar- yine de senaryonun ilk filme güzelce bağlandığını söyleyebiliriz. Bu ahkamları-hâşâ ne haddime!-kısa bir süreliğine rafa kaldıralım da konuya temas edelim.

Oo! Oldu mu abla! Ben sana süse karşıyım diyorum, sen saçının önünü nasıl yapıyorsun!


Ancak üçüncü paragrafta konuya girme başarısında bulunduğum şu dakikalarda, siz değerli seyircilerime mikrofonumdan şöyle seslenmek istiyorum; Flash A-Ah! (Bkz. İlk film yazısı, ikinci paragraf). İşte ilk filmden özet görüntülerle açılan ikinci film, ilk filmi izlememiş seyirciye bilgi verir. Wu Tang Klanı’nın hemen hemen tüm üyeleri, Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin tarafından öldürülmüştü hatırlarsanız. Geride, klanın devamını sağlayacak tek bir kişi kalmıştır. O da sırf soyları kurumasın diye, başı yakılarak evlenmek durumunda bırakılmıştır. Zira o ve yavuklusu, en büyük fobim günercinler vasıtasıyla aşnafişna olayını ilerletmişler, üstelik evlilik kararı aldıklarında da durumu görücü usulünden çıkartmışlardır.

Flash A-Ah!dan hemen sonra düğün gecesinde, oğlanın arkadaşları tarafından gerdek odasına sokulmasının hemen ardından, “Durdur şu nikahı nikah memuru” şarkısı eşliğinde (bana bakma, ben dolmuştan duyduğumu seslendiriyorum), düğün evini basan Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin, terörünü estirmeye başlar. “Ben gelin olamadım, sen de olma!” gibisinden son derece kıroca bir düşünceden yola çıkmamıştır ama bu sadece yazarınızın hasetinden kaynaklıdır, yanlış anlaşılmasın. İlk filmde, sevdiceğinin ihanetine uğrayarak, oracıkta sinir krizi geçirip, saçlarına aklar düşüren Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’in tek amacı, dünyada iyi bir erkek olmadığına dair inancını, tüm kız milletine aşılamak ve onları bedbaht olmadan bu hayattan çekip almaktır. Her ne kadar az buçuk çarpıtmış da olsam konuyu, öte yandan Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’in en büyük amacının da bir kez daha yineliyorum, bir zamanlar kendine ihanet etmiş sevdiceğinin Wu Tang’a mensup olması dolayısıyla, ilk filmde tamamen kökünü kurutamadığı klanı, dünya yüzeyinden , en azından Çin topraklarından diyelim, silip süpürmektir.

Wu Tang tapınağında önüne gelen herkesi süpürge ettiği saçlarıyla (İşlev 1), öldürürken, gelin ve damadımıza da saldırır. Bir damatla, bir gelinle dövüşürken Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin, damadın sağdıç tarafından çöp kanalından kaçırılmasıyla, küplere binerek o da gelini, beynini yıkamak için kaçırır.

Efendime söyleyeyim, çöp kanalından dışarı kaçan damat, Sekiz Klan’dan birine mensup erkek fatma tarafından bulunup, iyileştirilir. Filmin en eğlenceli karakterlerinden biri de, erkek gibi giyinip, dövüşen bu erkek fatmadır. Özellikle yaptığı bir hareketle gözüme girmiştir. Kısaca bahsetmek gerekirse, gelin ve damat henüz gelin ve damat olmadan evvel günercin vasıtasıyla haberleşirlerken, erkek fatma, günercini yakalayıp, yalayıp yutmuş, üstelik taşıdığı mesajı da, günercin çevirmenin ateşine atarak bir güzel ortadan kaldırmıştır.


Burdan da anlaşılacağı gibi erkek fatma, damada biraz yanıktır ama onu elde etmek için çaba sarfetmek gibi bir düşüncesi yoktur. Damadın iyileşme sürecinin ardından, yeniden harekete geçen Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’i, elbirliğiyle everme amaçlı olarak Sekiz Klan’ın gençleri biraraya gelir. Zira onlar, Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’i, evde kalmışlık sendromundan kurtarabilirlerse tüm bu kötülüğe dur diyebileceklerini düşünmektedirler. Bu esnada seyirciye merhaba diyen, ağzıyla üç adet ok yakalamak gibi yaşının oldukça üstünde yetiler gösteren başka bir beyaz saçlı, sekiz klana mensup yaşlı teyze, filmin güçlü kadın karakterlerinden birini oluşturmaktadır. Nihayetinde Sekiz Klanın gençlerini örgütüleyen de, teyzenin ta kendisidir.

Gelini unuttuk değil mi? Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’in tapınağında, kendisinden alınan saç ve tırnaklarla büyü yapılarak, beyni yıkanan gelin, erkeklere karşı siper almış, damadı öldürmek için ön saflara konuşlanmıştır. Gelini kurtarmak için tapınağı basan sekiz klanlar, heba olarak geri çekilmişlerdir ama bu esnada Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’i yaralamayı da başarmışlardır. Ne yapsak ne etsek de gelini kurtarsak diye kara kara düşünürken, ağzıyla üç ok yakalayabilen beyaz saçlı teyzenin Wu Tang’ın eski ustası, Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’in sevdiceği hakkında gerçekleri damada anlatmasıyla, ilk filmde adı sık sık geçen ölümsüzlük çiçeğinin açmasını beklemek üzere Shin Fung Dağı’nda berduş olan Cho Yi Hang’ı (Leslie Cheung) bulmak için kar kış demeden dağa doğru yola çıkar gençler. Dağa çıktıklarında tipi nedeniyle, tam önlerinde duran Cho Yi Hang’ı göremeyip geri dönseler de, gençlerin konuşmalarına kulak misafiri olan Cho Yi Hang, dağdan inerek Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’in evini basar. Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin, bu esnada etrafı tarumar etmiş, önüne çıkan herkeşleri temizlemiştir. Beyni yıkanan gelin içinse aşk galip gelmiş, damadı gördüğü an, o da kendine gelmiştir. Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin, son hamle olarak gelini yaralayıp, damadı da ateşe verdiği sırada, içeri artiz modunda girerek, damadı söndüren Cho Yi Hang ile göz göze gelen Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin, acaba bu defa gelin olmayı başarabilecek midir?

Ve çiçeğin sırrı çözülüyor!
Genç gelin ve damadın önünde Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin’e karşı siper olan Cho Yi Hang’a hiç acımadan saçlarını kılıç gibi geçiren (İşlev 2) büyük gelin, “Sana ihanet etmek istememiştim” diyerek saldırıya karşılık vermeden, gögsünde sakladığı o meşhur çiçeği kendisine fırlatan Cho Yi Hang’a karşı yumuşadığı esnada, “mutlu son diye birşey yoktur”u bilmem kaçıncı kez ispatlamak isteyen filmin gazabına uğrayacak, şu ana kadar sizlere uyuzluk yaparak adını bile geçirmediğim, cadının önde gideni baş nedimesi tarafından sırtından bıçaklanacaktır. Hemen ardından, birbirlerini affederek, birbirlerinin kollarında can veren Cho Yi Hang ve Beyaz Saçlı henüz gelin olamış Gelin, cennete (!) yükselirken (sallıyorum dikkate almayın), genç gelin ve damat ise birbirlerine yeniden kavuşmanın mutluluğunu yaşarlar.
Sonuç?

1. Beyaz Saçlı Gelin'in saçı, kılıç gibi etine saplandıysa sakın çıkarma!


2. Bir çiçeğin açmasını 10 yıl beklemen seni çiçeğin sahibi yapmaz!

3. Olay mahallinde mümkünse saç teli bırakmamaya özen göster!

4. Bakamayacaksan saç uzatma!

5. Tutamayacaksan kine hiç bulaşma!

Ama sanırım en mantıklı(!) sonuç yine Nick Cave'den geliyor; Buraya Buyrun!

"Saçımı süpürge etttim ama sen değerimi bilemedin" diyen kadınları rahatlatmak için çekilmiş Bride with White Hair'ın ikincisi, zannımca terapi amaçlı kullanılabilir. Misal şu an öyle terapilenmiş durumdayım ki, saçımı kıvamına getirip, malum kişiye saldırmak üzere uzarken, sizlere tavandan sarktığım beyaz saçlı fotoğrafımla veda ederken küçük de bir not düşeyim; Beyaz Saçlı Gelin'i canlandıran Brigitte Lin'in hem etinden hem sütünden bol bol yararlanan film, aynı faideyi Leslie Cheung'tan elde edememiş, seyircide dedikodu kumkuması yaratırcasına, çok kısa bir süre yüzünü göstererek, hayranlarını biraz hayal kırıklığına uğratmıştır.



BAI FA MO NU ZHUAN II / BRIDE WITH WHITE HAIR II 1993
Y: Ronny Yu, David Wu
O: Brigitte Lin, Leslie Cheung, Sunny Chan (Damat), Chirsty Chung (gelin)

13.9.09

BEYAZ SAÇLI GELİN I

‘Neden saçların beyazlamış arkadaş’ klişesinin bir başka örneği Bride With White Hair ile huzurlarınızda Ronny Yu komutasında, karşılıklı döktüren Brigitte Lin ve Leslie Cheung.

Çin imparatoru ölüm döşeğindedir. İmparatoru ölümden kurtaracak yegane şey, Shin Fung Dağı’nda her 20 yılda yalnızca bir kere açan ve efsaneye göre ölüleri bile diriltme kudretine sahip olan çiçektir. İmparatorun adamları çiçeği bulmak üzere yola çıkıp, dağa ulaştıklarında bir engelle karşılaşırlar. Tam 10 yıldır, bu dağda, bir kadın için, çiçeğin açmasını bekleyen Cho Yi Hang (Leslie Cheung), karışmış saçıbaşı ve çizdiği berduş tipiyle, çiçeği imparatorun adamlarına yar etmediği gibi hepsini oracıkta heba etmekten de çekinmez. Peki ama Cho Yi Hang, beklediği kadın ve nadir açan çiçeğin arasındaki bağ nedir?

Flash A-Ah! (Queen’in Flash Gordon Soundtrack’inden çalıntı. 1980 yapımı Flash Gordon filmindeki Max von Sydow tarafından canlandırılan İmparator Ming ile Walt Disney’in Pamuk Prenses’indeki cadı karakteri çocukluğumun en güzel iki kötü karakteriydi). Flash dediysek boşa değil. Çünkü bu andan itibaren flashbacklerle –geri dönüş desem süsüm bozulmaz ama yukardaki şarkıdan bahsetme olanağımı ortadan kaldırmış olurdum- söz konusu bağı öğrenme fırsatını yakalıyoruz.

Ching Hanedanına karşı ayaklanan sekiz klandan biri Wu Tang’tır. Yetim olan Cho Yi Hang, küçük yaştan itibaren Wu Tang’ın ustası tarafından evlat edinilerek eğitilmiştir. Tüm haylazlığına rağmen ustası tarafından, Wu Tang’ın gelecek efendisi olarak görülmektedir. Küçük Cho Yi Hang, gecelerden bir gece, komşuların mini minnacık bir kuzuyu yiyeceklerini farkedince, kuzuyu kaçırarak ormana dalar. Dalar dalmasına ama nereye gittiğini bilmeden öyle uzaklaşır ki kaybolur. Etrafı kurtlar tarafından sarıldığında ise merhametinden bırakamadığı kuzusu ile dua etmekten başka yapacak şey bulamaz. Bu esnada hemen yakındaki tepeden gelen kaval sesine döndüğünde, tepenin üstünde ayışığının altında gümüş gibi parlayan, tatlı mı tatlı bir kız çocuğunun kaval çalmak suretiyle kurtları uzaklaştırdığını görür.
Haylaz Cho Yi Hang, kaligrafi dersinde ustasının karikatürünü yaparken

Yıllar geçmiş, Cho Yi Hang serpilerek Leslie Cheung halini almıştır. Bir saldırı sırasında, doğum yapmak üzere olan karısını saldırganlardan korumak isteyen bir köylüye yardım ederken, beyazlar içinde peçeli bir kadınla karşılaşır.
Bizim saftirik doğum yapan kadını unutup, büyülenmiş gibi peçeliye bakarken bebek dünyaya gelir ama bunun konumuzla bir ilgisi yok sanırsam. Zaten biz Cho Yi Hang’tan birkaç dakika evvel bu peçeli güzelle tanışmış, şimşek gibi şaklıyan kırbacıyla nice canlar aldığına şahit olmuştuk. Peçeli kadın doğum sonrası ortamdan sıvışırken, bizim delikanlı da kadının peşine düşer. Kadının evine kadar takip edip, klasik şelalede yıkanma anını hafızaya kaydeder. Delikanlımızı farkeden kadın, arza kadar uzanan kırbacıyla oğlanı yakalayıp benzeteceği anda, artık kader midir nedir, bir not alarak, delikanlının cezasını veremeden gitmek zorunda kalır.
Kurt kız, kurbanını saçıyla yakalarken
Acele ediyorsun biliyorum. Ben de ediyorum bir an önce bu sıkıcı anlatım bitsin diye ama ha gayret biraz daha sabır be dostum!

Aa! Kırbaçlı abla, aslında Siyam İkizleri tarafından yürütülen bir tarikatın üyesi değil miymiş? Üstelik, bu abla, yıllar önce babası tarafından terk edilerek, kurtlar tarafından büyütülen -Flash A-Ah! -hatırlarsanız tepede kaval çalmak suretiyle Cho Yi Hang’ı küçükken kurtlardan kurtaran Kurt Kız değil miymiş? Öyleymiş valla... Biri kız biri erkek olmak üzere sırtlarından birbirlerine yapışık olan ikizlerden erkek olanı, kırbaçlı abla ve yahut bu andan sonra bir müddet kurt kız olarak adlandıracağımız ablaya biraz yanıktır. Ama bu aşkın nerden bakarsanız bakın hastalıklı olduğu barizdir. Kurt Kızın da hiç o taraklarda bezi yoktur.
Pardon kardeşim, sana da k*çımı dönmüş gibi oldum ama...
Büyülerle ve ayinlerle hareket eden bu tarikatın siyam ikizi liderleri, yıllar önce Sekiz Klan’dan atılmışlar, dolayısıyla şimdi intikam içinde saldırı planı hazırlamaktadırlar.
Biz filmin ana teması aşk mevzusuna dönecek olursak, ben size tarikatı anlattığım sırada kurt kız ile Cho Yi Hang arasında duygusal bir yakınlaşma olmuş, olaylar hızla ilerleyerek bu ikisi sevgili kıvamına gelmiştir. İsmi olmadığı halde yalnızca koluna dövmelenmiş soyadı olan kurt kıza bizim ormantik delikanlımız hemencacık bir isim verir. Aşnafişnanın ardından , iki sevgili, birbirlerine bağlılık yemini ederken, kurt kızın, delikanlıdan tek bir dileği vardır; delikanlının ne olursa olsun, kendisine, yani kurt kıza, güven duymasıdır. Bilindiği üzere bu tür sözler ağızdan çok kolay çıkar. Lakin iş uygulamaya gelince, şimdiye kadar böyle bir babayiğit dünya yüzeyinde bulunamamıştır. Alt katmanlarda varsa o kadarını bilemiyeceğim. Uyuduğu sırada sevdiceğine not bırakan kurt kız, delikanlının bir yere gitmemesini, kısa zaman içerisinde geri döneceğini yazmıştır nota. Kurt kızın bu bağlılıktan önce yapması gereken birşey vardır; o da bağlı olduğu tarikattan ayrılma isteğini siyam ikizlerine bildirmesidir. Yavrum, öyle kolay olsa... Kıskançlıktan deliye dönen Siyam ikizlerinin erkek olanı, kızı bırakacağını ama önce oldukça acılı bir testten geçireceğini söyler, ki şimdiye kadar bu testten sağ çıkan görülmemiştir. Aşağılanan ve közler üzerinde yana yana yürüyerek tarikatın mekanından ölmeden uzaklaşmayı başaran kurt kız, geri dödüğünde Cho Yi Hang’ı yerinde bulamaz. Çünkü Cho Yi Hang bu esnada, tüm generallik görevini bırakmak için Wu Tang Tapınağına geri dönmüştür. Ama döndüğünde karşılaştığı manzara içler acısıdır. Ustasının kesik kafası tavandan sarkmaktadır. Dahası tek öldürülen o değildir. Ölüm döşeğindeki en yakın dostunun ağzından bunu yapanın kurt kız ve adamları olduğunu öğrenir ve yıkıldığı an! Bu sahnede benim de yıkıldığım bir an var, söz etmeden geçemem. Tüm film boyunca üst kotlara uçarak çıkan Cho Yi Hang, ne hikmetse, tapınağın üst katında yaralı halde yerde yatan en yakın dostunun yanına varmak için merdiveni kullanmayı tercih etmiştir. Fesatlığım kurusun, bu da aklımda iki soru işareti meyDANE getirmiştir; 1. Cho Yi Hang, aslında dostunu yeteri kadar sevmiyor mudur? 2. Bütçede tellere ayrılan para bittiğinden kelli bu sahne için tel kullanılamadığından Cho Yi Hang, yürümek zorunda mı kalmıştır?

Cho Yi Hang’ı bulmak için Wu Tang tapınağına gelen kurt kız, uğradığı iftira karşısında kendini savunmak durumunda kalır. Üstelik daha birkaç saat önce “Sana hep inanacağım, güveneceğim” diye şakıyan Cho Yi Hang’ın ihaneti üzerine çok fazla seçeneği olmadığını farkına vararak, kırbacını ve sırma saçlarını konuşturmaya başlar. Heyhat tek bir kırbaç savuruşuyla bir adamı ikiye ayırma kudretine sahip bu kadının öfkesini, seyicinin gözyaşından başka ne bastırabilir dostlar? “Oh bayılmıştım sizin fingirdemenizden” dedirtircesine tadından yinmez bir dövüş şöleni başlar. Hemi de üstüne, kırbaçlı kurt kızın, Siyam ikizlerinden sivri dilli kız kardeş tarafından ruhuna şeytan kaçırtılarak bir anda bembeyaz saçlı hale gelmesi de şölene neşe üstüne neşe katar.
Önüne çıkan herkesi o beyaz saçlarıyla kıskıvrak yakalayıp kah boğarak, kah kılıç gibi içlerinden sokarak haklayan beyaz saçlı henüz gelin olamamış gelin, herkesi öldürdükten sonra ortama katılan siyam ikizleriyle girdiği mücadelede Cho Yi Hang tarafından kurtarılır.
Beyaz Saçların Saldırısı
Ya yavrum, o kadar kolay mı uzun saça bakmak. Taramazsan bulaşır işte böyle...
Şimdiye kadar spoilerın allahını verdiğimden kelli uyuzluk yapmıyorum ve sahnesiyle açıklıyorum. Sırtlarından yapışık siyam ikizlerinin arasından kılıcıyla geçen Cho Yi Hang, bu iki kardeşi sonsuza kadar birbirinden ayırırken filmin bendenize belki de en anlamlı gelen repliğini siyamların erkek olanının ağzından alıyoruz; Sırtından fışkıran kan gölünün üstüne sırt üstü düşerek, doğduğundan beri ilk defa sırt üstü yatmanın hazzını yaşayan ikiz aynen şöyle der; sırt üstü uyumanın bu kadar rahat birşey olduğunu bilmezdim. Cho Yi Hang hariç, herkes öldükten sonra tapınakta kanlar içinde yaralanmış yatan Cho Yi Hang’a kapıdan çıkmak üzereyken şöyle bir dönüp bakmaktan başka birşey yapmayan Beyaz Saçlı henüz gelin olamamış Gelin, acaba ikinci filmde gelin olabilecek midir?
Bu arada “peki dağdaki nadir çiçek ne alakaydı?” diyen seyircinin sorusunu da cevaplamak gerekirse “aman sen de” derim. Aşnafişna sırasında, “Bu curcunadan uzaklaşalım sevgilim. Beraber yaşlanalım” diyen merhamet timsali Cho Yi Hang’a cilveyle, “Çok yaşlanıp da saçlarım beyazlarsa beni gene böyle sever misin?” gibisinden klişenin önde gideni bir soruyla yanıt veren Kurt kıza, “ölümsüzlük veren o nadir çiçeği bulmak için dağları delerim” diyen Cho Yi Hang’ın arasındaki öyle alelade bir konuşmadan ibarettir.

Aylar sonra ilk defa üçüncü sayfaya geçmiş bulunurken asıl bombanın ikinci filmde olduğunu söylüyor, 1993 yapımı senaryosu da Ronny Yu ve David Wu’ya ait ilk filmin aslında herşeyin başlangıç noktası olduğunu belirtmek istiyorum. Leslie Cheung’u, ormantikus ve merhametus karışımı bir rolde, Brigitte Lin’i sevgiye aç ama bir o kadar da kararlı bir karakterde izlemek isteyenler için birebir bir film. Aksiyona gelirsek, wuxia pian’ın güzel harmanlandığı, uçanlar kaçanlar ve efil efil elbiseler içerisinde süzülmenin hazzını yaşamak isteyenleri tatmin edecek kalitede olduğunu ekleyebilirim. Mesela ben şimdi süzülerek üst komşuya doğru çıkıyorum. İkinci filmde buluşmak dileğiyle...
BAI FA MO NU ZHUAN I / BRIDE WITH WHITE HAIR I 1993
Y: Ronny Yu
O: Leslie Cheung, Brigitte Lin, Fransic Ng (erkek siyam), Elaine Lui (kız siyam)

5.9.09

DÖĞÜŞÇÜLER KRALİÇESİ* / THE QUEEN BOXER


“I’ve got a woman, she rules my house with an iron fist”~ esaslı kadınlardan bir başkasının başrolde olduğu bir filmle, kung fu’ya kaldığımız yerden devam ediyoruz. 1972 Tayvan yapımı The Avenger adlı film, batıda daha çok The Queen Boxer olarak biliniyor. *'Döğüşçüler Kraliçesi' olarak çevrilen ismiyle video zamanlarında, Türk seyircisinin de uzak olmadığı, vurduğunu deviren abla Judy Lee yahut orijinal adıyla Chia Ling’in Balta Çetesi lideri tarafından öldürülen kardeşinin intikamını almasını anlatan film, görüldüğü üzere daha önce hiç işlenmemiş (!) bir konuya barnak basıyor. Her zaman yaptığım gibi, komşum Mükerrer Teyze’ye anlatır gibi, tane tane anlatmaya başlıyorum.

Stephen Chow’un sevdiğim filmi Kung Fu Hustle’dan aşina olduğumuz Balta Çete’sinin liderinin, sivri diliyle oldukça şakacı bir insan portresi çizen Ma Su Chen’in (Judy Lee) erkek kardeşini kanlı bir şekilde öldürmesiyle açılıyor film. Üstelik erkek kardeşin kan banyosu suratına zoom yaparken kameraman, çete lideri de hıncını alamamış olacak ki, kendisine ölü ama bir o kadar da devasa açıklıkta bakan gözleri çıkarmaktan kendini alamayacaktır. Kardeşinin hunharca katledilişinin haberini alan Ma Su Chen ise elbette, yaptığı küçük bohçasını koluna takacak ve soluğu Şangay’da intikamının peşinde alacaktır. Ma Su Chen, tüm öfkesini bohçasına dolduradursun, Balta Çete’sinin haraçlarından gına getirmiş Fan Kao To (Peter Yang Kwan), çeteye başkaldırmanın yollarını aramaktadır. Çete elemanlarına karşı oldukça cüretkar cevaplar verdiği görülen Fan Kao To, “Sen Allah mısın ki önünde eğiliyim?” bazlı konuşmalarıyla, öyle kimsenin karşısında iki büklüm olacak bir tip değildir. İşte bu iki karakter ilk defa bir lokantada karşılaşmışlarsa da birbirlerine pek de ısındıkları söylenemez. Zaten şimdilik ısınmalarına gerek yoktur. Zira filmin ortalarında yeniden ortaya çıkana kadar Ma Su Chen, kayıplara karışacak, “Bu kadın başroldeyse, niye öteki adamdan daha az görünüyor filmde? bazlı dedikodu sorusunu seyirciye sordurtacaktır. Pardon Mükerrer Teyze, biraz karmaşık oldu cümle galiba...


Ma Su Chen, yeniden ortaya çıkana kadar filmdeki aksiyon öğesini Fan Kao To, tek başına üstlenir. Böylelikle, yüklü miktarda çete elemanını da haklar. Ma Su Chen, tesadüf eseri izini bulduğu çete liderinin evini bastığında, Kill Bill’deki, Gelin’in Crazy 88 çetesiyle karşılaştığı an gibi, asma katın ahşap merdivenlerini sağlı sollu doldurmuş, elleri baltalı çete elemanları ile çatışmaya girecek, bu esnada sahneden geçmekte olan Fan Kao To da, fırsat bu fırsat deyip intikama ortak olacaktır. İki koldan, çeteye zayiat verdirmelerine rağmen, haince bir saldırıyla filmin tek avrupalı elemanından kurşun yiyen Fan Kao To, yaralı düşecektir. Fan Kao To’yu ortamdan uzaklaştırıp, bıçakla kurcalamak suretiyle kurşunu çıkaran Ma Su Chen, iki dakika ortamdan uzaklaştığında, Fan Kao To’yu bulan çete, bu defa işini temiz halledecek ve olmayan video jeneriğine kadar seyirciyi bu cillop giib adamdan mahrum bırakacaktır. İntikamın katmerlendiği an bu andır seyirci. Artık sabrının son noktasına gelen Pekin Operası çıkışlı Judy Lee, basma entarisinin düğmelerini çözüp, altındaki dövüş kıyafetini ortaya çıkararak finalde döktürmek üzere hazırdır. Üzerine üzerine gelen herbir baltalı elemanı, gözünü kırpmadan savuştururken, sona sakladığı çete liderini önce 3 baltayla mıhlayacak hemen ardından da, kardeşinin öldürülüş şeklinin aynısını çete lideri üzerinde uygulayacaktır. Biraz zorlanarak da olsa işaret ve orta parmağını hazırlayıp liderin gözlerine doğru hamle yapacaktır.
Ele dikkat! Gönül isterdi ki filmde de bu sahneyi görebilelim. Ayriyeten, afişteki cıbıl kadının Judy Lee olmadığı konusunda ısrarımı sürdürüyorum.
Oldukça kanlı başlayan film, pek de kanlı sayılmaz aslında. Onca fırlatılan baltaya rağmen, yeterli miktar kan çıkmayışın sebebi, Fan Kao To’nun da filmin bir sahnesinde söylediği “Şu an kıtlık zamanı” olmasından dolayı, insanların kansızlığına bağlanabilir mi, bilmiyorum doğrusu. Öte yandan, tatminkar uzunlukta iki güzel dövüş sahnesi, seyirciye kanı manı unutturuyor. Üstelik insanı kahkaya boğacak kadar çok miktarda zoom in-zoom out yapan yönetmeni tebrik etmek istiyorum. Genelde böyle kadın intikamcının boy gösterdiği filmlerde, siz de bilirsiniz ki kadın, başka şeyler de göstermek suretiyle sömürtülür ya, bu filmde boydan başka birşey göstermemesinin nedenini yönetmenin de kadın olmasına bağlayabiliriz sanırım. Yaklaşık 5 filmlik bir filmografiye sahip yönetmeni, ben yine de bir kenara ayırıyorum.
Videonun görüntüleri oldukça kötü olduğundan ve de fotoğrafla uğraşamayacak kadar üşengeç bir durumda olduğumdan bu defalık, az foto kullanıyorum. Kullandığım fotoğraflar da HKMDB’den.

CHOU / THE AVENGER (THE QUEEN BOXER)

Y: Florence Yu Fung-Chi

O: Chia Ling, Peter Yang Kwan, Lee Ying
~Nick Cave&The Bad Seeds-Jack The Ripper
Boş işler bunlar...