17.9.09

MISERY+BIN JIP+CAT III= INTRUDER

Hakkında Cat III’e ait olmasından başka hiçbirşey bilmediğim 1997 yapımı bir Hong Kong filmi. Psikopat bir anım, psikopat geçmiş bir gün vs...

Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan son derece klişe bir yağmur. Bir evde, dışardaki yağmurdan ıslanmış olacaklar ki, kurulanan birbirini tanımayan iki kadın. “Memleket nire?” sevdiğim sorusunun başı çektiği bir muhabbet ilerletmeye çalışan kadınlardan biri, bir anda eline geçirdiği kurdele benzeri birşeyle diğer kadını boğar. Önce bileğinden saatini çıkarıp, kendi bileğine geçirir. Hemen ardından da kadının saç örgülerini keserek, kendi saçına monte eder. Öldürdüğü kadının alnındaki benin aynısından kendi alnına kondurur ve kadının kimliğini alarak, o zamanlar henüz Çin’e bağlanmamış Hong Kong’a doğru yol alır.


Ne hikmetse, pasaport kontrolü sırasında kontrolü gerçekleştiren çinlinin, bir pasaporttaki ölen kadının fotoğrafına, bir karşısındaki katil kadının suratına bakmasına rağmen, çekik gözlü olmayan dünya insanının, tüm çekik gözlülerin birbirine benzediği düşüncesi gibi bir yanılgıya düşmesinin nedenini yabancılar şubesinde çalışmasına bağlayabiliriz sanıyorum. Çünkü başka mantıklı bir açıklama maalesef aklıma gelmiyor. Kontrolden geçtikten sonra, katil kadının yaptığı ilk iş, yeni bir kimlik çıkartmak için başvuru yapmak olur. Dolayısıyla öldürdüğü kadının tüm kimlik bilgileriyle kendi fotoğrafını böylelikle birleştirecektir. Peki ama neden? Buraya kadar kişisel düşüncem “vay be! Sanırım süper bir film seyrediyorum” olur.

Gece. Kadınımız fahişlerin takıldığı mekanda durmaktadır. Adamın biri fazla para isteyen fahişeden uzaklaştığı sırada katil kadınla anlaşır ve çift adamın evine doğru yola çıkar. Eve girdiği andan itibaren kadın, “memleket nire?” sorunsalını bir kere daha gündeme getirir. Adam biraz işkillenir ama fazla üstünde durmaz. Kadın bu arada tüm evi kolaçan eder. Kadının tuhaf davranışları karşısında adam, önce kadına geceyi burada geçirebilirsin demişse de, daha sonra istersen evine gidebilirsin diyerek kapıyı gösterir. Kadın o gece evden ayrılır. Seyirci yani ben, daha da heyecanlanır.
Ertesi gün, adam başka bir fahişeyle eve dönerken katil kadın arabayla adamın üzerinden geçer. Adamın bacakları kırılır. Ama aracın sürücüsünü göremez. Adam bir süre tekerlekli sandalyeye mahkum kalacaktır. Evinde sandalyeye alışmaya çalışırken, katil kadın kapıda biterek “işim yok, sana yardım etmek isterim” der. Saftirik adam, kadını içeri buyur eder ve o dakikadan sonra kadın, katil yönünü yeniden ortaya çıkarır. Önce adamı koli bantlarıyla sarıp sarmalar. Sonra sürekli havlayan köpeği sandalyeyle öldürür. Viledayla kanları temizler. Evi siler süpürür (eh, tamam burayı ben uydurdum. Lakin bir film hayalgücümü canlandırmayacaksa ne işe yarar?). Yalnız, adamı henüz öldürmemiştir.
Dikkat dikkat! Şu ana kadar filmin sonunu anlatmamayı düşünüyordum ama tam şimdi bu kararımdan vazgeçiyorum. Dolayısıyla isteyen burada, tam ortada bıraksın, isteyen nasılsa seyretmeyeceğim ya da okusam da seyretmekle bir değil ki deyip devam etsin.

Kadın adamı bantlamıştır bantlamasına ama eyleme geçmemekte direnmektedir. Nedeni ise cep telefonunda yatar. Kadın, telefonda bir adamla konuşmaya başlar. O gece geleceğini söyleyen bu adamı karşılamak için kadın, rıhtıma gider. Bu arada yağmur devam etmektedir. Deniz de çoşmuştur. Adamın annesi, her ne kadar oğluyla arası pek hoş olmasa da arada torunu olduğundan kelli-ki toruna da kendisi bakmaktadır- bir türlü haber alamadığı oğlunun çok da uzakta olmayan evine gider. Gider de ne olur? Oğlunun, koli bandıyla enstalasyon kıvamına geldiğini görünce basar çığlığı ama rıhtımdan beklediği adam olmadan geri dönmüş kadını elinde tornavidayla tam arkasında bulur. Tornavida ise kendini bir saniye sonra, annenin elinin tam ortasında bulur. Kadın,anneyi de temizler, çöp poşetine koyar, ortalığı viledayla temizler. Sonra adamın küçük bir kızı olduğunu öğrenir. Panik olur. Telefonda yine gizemli adamla konuşur. Telefondaki adam çocuğu bulmasını söyler. Gayet mantıklı bir şekilde kadın çocuğu bulur. Eve getirir. Dünyası tatlısı bu çocuk insanda (ben insan değilim ama bende bile) “Yirim seni, yirim seni” duygusu uyandırır. Kadın çocuğa karşı hafif bir şiddet uygulamaya çalışmışsa da niyeyse, merhameti ağır basar. Kızı öldürmeden eve getirir. Peki ama bu deli karı, adamı öldürmemekte neden hala ısrarlıdır?
Vazgeçtim. Gerisini anlatmıyorum. Şişt! Sana diyorum devam etmeyen arkadaşım. Geri gel!

Şöyle bağlayayım; adamı öldürme işinin yavaş yürümesi telefondaki esrarengiz adamla ilgilidir. Adam ortaya çıktığında, kadının gerçek niyeti de ortaya çıkacak ve o andan itibaren seyircinin yani benim hislerim “Hmm... Vasat sayılmaz ama çok da matah değilmiş” boyutuna varacaktır. Son derece sıkıcı yazdığım bir başka filmde daha görüşmeden hemen evvel elbette takıldığım üç-beş sahneyi paylaşmak istiyorum.

1. Kanlar düşer. Düşer düşer ağlarım... Bu kanca da nerden çıktı demeyin, filmi izleyin!
2. Abi gel gel! Bak bu defa belgesel değil halis mulis sinema filmi çekiyorlarmış. Hemi de bize de rol veriyorlar! diyen kara kurbağaları.
3. Biraz buz alır mıydınız?
4. Pazarcı esnafının Hong Kong versiyonu. Geçen gün 3 ayda bir gelen hamaratlığım tuttu, pesto sosu yapayım dedim. Hazır pazar da kuruluyken taze fesleğen arama üzere pazara girdim. Ara tara, fesleğen hak getire! Ben de bari kırmızı biber alayım dedim tazesinden. 20 kişi yaşamıyoruz ya azıcık aldım, kendime göre, pazarcıya uzattım. Pazarcı tartıya koydu. Sonra içine biraz daha koymak üzere biberlere yöneldi. Tuğba'nın pazarcıyla teması; Ne yapıyorsun? diye sordum. "1 kg'a tamamlıyorum" dedi. Ben 1 kg istemiyorum ki dedim, uyuzlar gibi. "Söylesene abla tartıya koymadan önce" diye sinirlendi babam. Ben de az değilim ya! "Sen sorsana önce, belki ben gramını ayarlayarak koydum" dedim hafif blöf yaparak. Pazarcı tartıya bir daha baktı, içinden sadece 1 adet biber çıkardı ve bana uzattı. Harbiden de yarım kilo almışım. Saçımı attım böyle, kinayeli kinayeli "iyi günler" diyerek -salınmayı bilseydim eğer- salına salına yürüdüm gittim. Bunun filmle alakasına gelince, işte filmdeki meyveci esnaf da aynı benim denk geldiğim gibi uyuzun önde gideniydi. Ondan şey ettim... Olmadı mı? Hımm... Peki...


5. "Yavrum, filmin başında nerdeydin?" dedirten aktör.
6. Merhametin protez el ile teması.
7. Katil kadının ayağında şıpıdık terliklerle güya ses etmeden kurbanına yaklaşması. İnansam mı bilemedim...
8. Bir gerilim filminde ne işi var dedirten, yağmurlu gecede şimşek çaktığında aydınlanıp, kameranın izleyicinin gözüne soktuğu kurbağa figürleri... Bana birşey mi demeye çalıştı bu film de ben mi bön oldum acebe?
Misery ile az önce aklımda olan ama şu an itibariyle unutmuş bulunduğum bir film arasında gelip giden, yeni kimlik arayışında bir kadın ve bu yolda geçtiği evrelere kanlı ve Cat III usulü yaklaşmış bu Hong Kong filmini, filmografisinde daha çok senaryolar bulunan Tsang Kan-Cheung yönetmiş. Zaten amcamın yönettiği tek film var, o da bu. Dediğim gibi kötü değil ama iyi de sayılmaz. Du bi saniye! Filmin adını hatırladım! Bin Jip, Bin Jip! Yani Kim Ki Duk’un Boş Ev’i. Daha fazla batırmadan Adios Amigos!
KONG BU JI / INTRUDER 1997
Y: Tsang Kan-Cheung
O: Ng Sin-Lin (Katil kadın), Wayne Lai Yiu-Cheung (Adam), Yuen Bun (Telefondaki adam)

3 yorum:

karakacak1953 dedi ki...

Slm Tuğba san
'Kureyon Shinchan' kayıptır.
Animenin yazar Yoshito Shirai 1 hafta önce dağa gidiyor diye çıktıktan sonra kayboldu.
Ondan hiç haberi alınamıyor.
Umarım sağ dönecek.

Tuğba dedi ki...

Aa! Üzüldüm şimdi! Haber verdğiniz için teşekkür ederim. Umut edelim sağ dönsün!

karakacak1953 dedi ki...

Slm Tuğba san
'Kureyon Shinchan' yazar Yoshito Shirai ölü bulundu.
Muhtemelen kayadan düşmüş.
Allah rahmet eylesin

Boş işler bunlar...