CAT III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CAT III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5.6.10

ÇEKİRDEK ÇİTLEYEREK SEYREDİLEMEYECEK BİR FİLM: DAUGHTER OF DARKNESS

Aradan uzun zaman geçmiş, hiç CAT III filmi seyretmemiştim. Zaten bu tür bir filmi seyretmeye başlamadan evvel “seyretsem mi seyretmesem mi?” ikilemi yaşıyor, seyrederken yerinize çakılıyor, seyrettikten hemen sonra da “bir daha seyredersem, tövbe yarebbime!” diyorsunuz. Hayatta en çok sevdiğim(!) şeylerden birini, ‘genelleme’yi de başarıyla yaptım ya, sırtım yere gelmez artık. (Aman gelmesin zaten ağrıyor her tarafım).

Hong Konglu yönetmenler benim akrabam falan olmadığından ilk olarak filmi bana tanıdık kılan unsurlardan bahsetmek işime geliyor ne yalan söyleyeyim. Birincisi, 1993 yapımı filmi, gözü kapalı izlenebilir kılan şey, ana oyuncularından birinin Anthony Wong olması. Şiddet, kan gölü, tecavüz, seks ve bu tümünün akla getirebileceği türlü iğrençliklerle dolu filmin ağırlığını azaltan bir şey varsa o da, Anthony Wong’un canlandırdığı, kadın düşkünü ama işinde acayip yöntemlerle de olsa başarılı polis komiseri. Daha önce Chris De Burgh üzerinden kaymak yiyerek bu sayfalara taşıdığım Red To Kill’in zekâ özürlü karakterini canlandıran Lily Chung yine, başta babası olmak üzere ailesinin tüm üyeleri tarafından istismar edilen acınası bir rolle karşımızda.

Film, CAT III'nin vazgeçemediği masmavi bir aydınlatma altında Lily Chung'un hapishanede özenle makyaj yapmaya çalışması esnasında gardiyanlar tarafından zorla götürülmesiyle açılıyor. Daha henüz buna anlam veremeden türlü şebeklikler içerisinde ekrana gelen Wong, her ne kadar bünyemde "Öf, gülemem sana şimdi" tepkisi yaratmaya çalışmışsa da kendimi koyverdiğimi ve bu herif ne yapsa istemdışı gülmeme sebebiyet verdiğini itiraf etmeliyim.

Karakol kapısından canhıraş vaziyette girerek "Ailemi katlettiler" nidaları atan Lily Chung, komiser Wong ve onun çömezi oğlan çocuğu görünümlü kadın polis tarafından karşılanır. Kızın evine yani olay mahalline varan polis ekibi kelimenin tam anlamıyla bir katliamla karşılaştıklarını farkettiklerinde, komiser Wong vakit kaybetmeden, kendi yöntemleriyle cinayeti kim veya kimlerin işlediklerini bulmak için iz peşine düşer. Kendi yöntemi demişken, örnek vermek gerekirse küvet içerisinde öldürülen kızkardeşin memesine dokunmak suretiyle yumuşaklık hesabından 12 saatten az bir süre önce öldürüldüğünü tespit eden Wong, kendisini cesedin yerine koyarak nasıl bir boğuşmanın mevcudiyete geldiğini de anlamaya çalışır.


Aslında kan gölüne dönmüş mekanda Wong'un bu istemdışı gülmeye sebebiyet veren halleri, filmin kafalara balyoz indirmek suretiyle insanı ağırlaştıran özelliğini yumuşatıyor. Dahası cesetlerin yerine kendini koyarak olayın nasıl gerçekleştiğini örneklerle açıklamak uğruna kızın annesinin taklidini yapmaktan bile çekinmeyen, üstüne bir de olay mahalli fotoğrafçısına sanki mahalle fotoğrafçısı gibi cesetlerle poz veren Wong'u ben Allah'a havale ettim bile.

Wong ve ekibi -ki bahsettiğim çömezden oluşmaktadır- sürdükleri izlerden önce kızın sevgilisine, ordan da katliamı işleyen zanlı olarak kıza ulaşırlar. Böylelikle kızı sorguya aldıklarında hem Wong'un hem de çömezinin gözlerini yaşartan (şaka değil) bir hayat hikâyesiyle seyirciyi başbaşa bırakırlar.


Anne, baba, erkek ve kızkardeşi tarafından mümkün olduğu her an zulme uğrayan, tek çıkış yolunu erkek arkadaşında bulan, saftirik kızcağız Lily Chung'un hayalleri, aslında üvey olduğu tespit edilen babası tarafından hunharca katledilince, artık bu zulme dayanamayan ve patlama noktasına varan Lily, sazı eline alarak biraz kanlı bir türkü de olsa çığırmaya başlamıştır.

İşte böylelikle güzelce açık da vererek filmi bağladıysam ne mutlu bana. Aslında toplumsal vicdana seslenen ve filmi seyreden her duygusal seyircinin "Oh oldu o aileye" tepkisi vermesinin kaçınılmaz olduğu Daughter of Darkness, insanı gözyaşlarını yutmaya teşvik eden (o ne demek ben de bilmiyorum), boğaza yumruk atan bi senaryoya sahip (Bu söz de böyle değildi ya neyse...). Açıkçası seyretmeden evvel genelde hiçbir filmin konusunu okumadığımdan (%99 okumuyorum) sadece adından yola çıktığım filmden daha farklı birşey beklediğimi itiraf etmeliyim. İster istemez vampir çağrışımı yapan isminin kan hariç vampirlerle yakından uzaktan ilgisi olmadığı gibi, aslında öyle boş bir film olmaması da beni şaşırtan bir özelliği idi.
Mutlulukların genelde fotoğraflarda kaldığı bu dünyadan sevgiler saygılar...

Hah! Bu arada, kızlar yamacıma toplanın. Zira Anthony Efendi hepinize birer öpücük konduracakmış!..

MIE MEN CAN AN ZHI NIE SHA/DAUGHTER OF DARKNESS 1993
Y: Kai Ming Lai
O: Lily Chung, Anthony Wong, Hugo Ng

26.1.10

GORE'UN DALAĞINI YARAN ADAM; RIKI-OH

Abilerim ablalarım! İnternette - çok afedersiniz- b*ku çıkmış bir filme al atıyorum şimdi. Aslında b*ku çıkan tam olarak film değil, filmden kırpılmış parçalar.
1991 tarihli, Story of Riki, Lik Wong, Riki-Oh gibi muhtelif isimlerle bilinen Hong Kong filminin yönetmeni, Erotic Ghost Story ve Her Vengeance (her ikisi de Cat III filmidir) gibi filmleri de yönetmiş olan Ngai Kai Lam. Ayrıca edindiğim bilgilere göre kendisi, bir Shaw Brothers aksiyonu olan Sexy Killer’ın da görüntü yönetmenliğini yapmış. Abiyi tebrik etmeden evvel, filmin çıkış noktasını irdelemekte faide görüyorum.

Riki-Oh, aslında 1988-90 yılları arasında önce Bussiness Jump’ta, daha sonra 12 cilt kitap halinde yayınlanmış bir manga. Yani Japon menşeili. Saruwatari Tetsuya tarafından çizilen, Masahiko Takajo tarafından yazılan manga, 1989 ve 1990’da Riki-Oh: The Wall of Hell ve Riki-Oh: The Child of Destruction adıyla, iki ayrı anime olarak da piyasaya çıkmış. Soyağacını öğrendiğimiz filmin, internette bu kadar tutulmasının nedeni ise gerçeküstünün de üstünde olan şiddet öğeleriyle bezenmiş olması. Birazdan ayrıntılara değineceğim ama anime ve mangada hiçbir şekilde rahatsız etmeyen şiddetin, filmde insanı yerden yere vurabilme gibi bir kapasitesi olabilir. Lâkin, insan olup olmadığımdan hâlâ şüphede olduğum için, sizler adına konuşamayacağım. Şu an empati kuramadığımdan, sizlerden talebim aşağıdaki resimlere temkinli yaklaşmanız. Mümkünse bloğa girdiğiniz hızla uzaklaşmanız olacaktır.


Distopik bir gelecekte, bildiğimiz 2001 yılında geçen hikâyede, birçok kurum gibi hapishaneler de özelleştirilmiştir. Çıplak gözle görüldüğü kadarıyla, üzerinde hiçbir metal eşya olmayan mahkum Riki, güvenlik detektöründen geçerken, mütemadiyen öter. Bu duruma anlam veremeyen ve Riki’yi tartaklamaya kalkan hapishane memurları, oğlanı röntgen makinesine soktuklarında, neredeyse küçük dillerini yutma noktasına gelmişlerdir. Zira Riki’nin ‘o kaslı vücüdünde’ tam 5 adet kurşun bulunmaktadır. “Bunları niye çıkarttırmadın?” bazlı haklı soruya, kameralara dönerek “Hatıra!” diye yanıt veren oğlan, izleyicinin gözünde hafif ukala havası yaratmışsa da, hep söylerim, görünene aldanmamak lazım. Çünkü aslında Riki, plastik cerrah titizliğinde konusuna odaklanan, ince ruhlu bir oğlandır. Tek sorunu, haksızlıklar karşısında, ak sakallı dedeler gibi son ana kadar sabırla sabretmesini bilmiş olmasına rağmen, sinirlendiği zaman, topuzun kantarını kaçırmasından ibarettir.

Klasik bir mapushane güzellemesi olan filmde, farklı bölümlere ayrılmış hapishanende, hepsi birbirinden müstesna koğuş babaları bulunmakta, parselledikleri hapishanede deyim yerindeyse en kanlısından terör estirmektedirler. Henüz filmin başlarında, tanık olmak zorunda kaldığımız zavallı bir mahkumun infazı ve akabinde çelme yiyen kötü adamın çiviyle imtihanı gibi sahneler, “Ya sev Ya terket” sözünü vücuda getirerek, seyirciyi uyarır. Bu sahnelere dayanmayı bilen seyirci, her daim güçsüzün yanında yer alan insanüstü güçlere haiz Riki-Oh’nun kötülerden alacağı intikamla hakettiği ödülü alacaktır, yeter ki sabırlı olsun.

Kanca elli hapishane müdürü tarafından, casus olduğu düşünülüp, ne amaçla hapishaneye geldiği konusunda sürekli sorguya ve çeşitli işkencelere tutulan Riki-Oh, nuh der peygamber demez iken, geriye dönüşlerle, seyirci olarak biz, bu durumdan mahrum kalmayız. Üstelik bu geri dönüşlerden birinde, Riki’nin milletin karnından kol geçirme, enseye vurup göz pörtletme gibi yeteneklerinin nereden geldiğine de şahit oluruz. Zira bu oğlan, müthiş bir yetenekle doğmuştur. Çigong sanatını da öğrendiğinde, karşısında taş bile duramayacaktır. Zaten duramamıştır da. İşte bizim saftirik oğlan Riki, hapishanede uyuşturucu yetiştirildiğini öğrendiğinde, geçmişindeki bir olaya (bkz; spoiler veren bölüm) binaen zıvanadan çıkacak ve ortalığı yerlebir ettiği gibi önüne gelen kötü adamı da şimdiye kadar bu gözlerin dahi görmediği biçimde, gore'un dalağını yararcasına haşat edecektir.

Dikkat açık veriyorum;

Film, tüm o şiddet sahneleriyle mangaya sadık olmakla beraber, ikisinin arasında şöyle bir fark var; Manga yukarda da değindiğim gibi 12 ciltten oluşuyor. Halbuki filme konu olan bölüm manganın ilk iki cildi ve üçüncü cildin ilk hikayesini içeriyor. Mangada, filmde işlenen konudan sonra, Riki’nin kayıp erkek kardeşini bulması anlatılıyor. Dahası aynı bölümlerden yola çıkarsak film ve manga arasındaki en önemli fark, Riki’nin hapishanede olma sebebi. Mangada uyuşturucu sebebiyle kaybettiği küçük bir çocuk iken bu sebep, filmde Hong Kong usulü olarak adlandırabileceğimiz uyuşturucuya kurban gitmiş kız arkadaş. Kurban derken, uyuşturucu kullandıklarına şahit olduğu sokak serserileri sebebiyle intihar etmesinden bahsediyorum kız arkadaşın. Bu noktada animelerden ilki, yani Riki-Oh: The Wall of Hell, filmle aynı konuyu işlerken, ikinci anime Riki-Oh: The Child of Destruction, Riki’nin kardeş arayışını işliyor. Genel olarak bakılırsa animenin, mangadan konu olarak bir farkı yoksa da, şiddetin kullanılışı açısından bakacak olursak, animenin oldukça sansürlü icra edildiğini söyleyebiliriz.

Filmin konusu kısaca bu iken gelelim manga, anime ve filmden kırparak oluşturduğum, spoiler’ın dalağını yaran açıklamalı resimlerimize;


1. Kötülüğe kurban giden zavallı mahkumlardan birinin oyuncağını tamir edip, günlerce göğsünde taşıyan merhamet anası Riki'nin, oyuncağı 'cesede' teslim ediş anı. Ayriyeten buradaki kelepçe zincirinin kırılış anı, simgesel olarak da ölümün özgürleştirici yanına vurgu yapmıyorsa ben de japon olayım!

2. "Vur ensesine al lokmasını" atasözümüz, filmde kendisini "vur ensesine pörtlesin gözü" olarak değiştirilmiştir. Allah eline ne kuvvet verdiyse Riki oğlanın artık, tövbeler tövbesi... Kontrolsüz güç, güç değildir diyenler halt etmiş!
3. Tek bir yumruk darbesiyle hapishane duvarını delip geçen Riki, özgürlüğe ilk adımını atarken. Ayrıca bu sahneden sonra mangada hikaye devam ediyor ama film sonlanıyor.

4. İzbandutla kolkola girmeye çalışan Riki'nin, ayarsız gücünün karınla teması. Alt karede animedeki sansürü görebiliriz.

5. Hep atasözlerimizden dem vuruyorum ama bizde her ne kadar terzi kendi söküğünü dikemez demişlerse de Riki Efendi, pörtleyen damarını nasıl da bağlıyor!

6. Bu sahneyi izleyebilirseniz muhakkak izleyin diyorum (Altta). Oha diyorum başka da birşey diyemiyorum maalesef. Karnını deşerek bağırsağını dışarı çıkaran izbandutun, kendi bağırsaklarıyla Riki'yi boğma anı a.k.a. Öldürmeyen Allah öldürmüyor!

7. Patlatılan kafalar;

8. Mangada olmayan, filmde ve animedeki kemik kırılmasının röntgenlenmesi anı;
9. İşkence aleti jiletler. Açıklamaya girmek dahi istemiyorum!

10. Manga ve filmde hep birbirinin tersi sahneler var. Acaba bu durum sağdan sola okunan manganın, soldan sağa okunan Çin versiyonundan kaynaklanan bir durum mu idi? Zira hatırlıyorum Lone Wolf and Cub'ın amerikan Dark Horse Manga'dan çıkan versiyonunda da böyle bir hata vardı. Samurayların hemen hemen hepsi ve elbette esas adamımız, sayfalar ters basıldığından, mangada solaktı!!! Bence çok büyük bir hata ya neyse...


11. Ve son ucubelik. Hapishanenin değişim geçiren genel müdürü oldukça kızmış görünüyor. Mangadaki asalet, yerini ancak bir Hong Kong filminden beklenebilecek dandikliğe ve kıyma makinesinden geçen kilo kilo ete bırakıyor;





Meraklı seyirciye not: film google video'dan izlenebilir. Animenin altyazısız japonca hali youtube'de mevcuttur. Bildiğim kadarıyla manganın bir kısmı da yine online olarak internetten okunabilir. O da ingilizce tabii... İsteyen yesasia ya da amazon gibi sitelerden dvd'sini satın alabilir. Yine de, bizi hep bildik amerikan ve avrupa sinemasıyla sınırlandıran ticari kafalara inat, bu imkanları olabildiğince kullanın diyerek iyi akşamlar diliyorum...


LIK WONG / THE STORY OF RIKI-OH

Y: Ngai Kai Lam

O: Fan Siu Fong (Riki), Fan Mei Sheng, Johnnie To'nun gediklisi Lam Suet, Oshima Yukari

11.1.10

2007'DEN BİR CAT III DENEMESİ; GONG TAU

Herman Yau’dan 90’lar CAT III tadında 2007 yapımı bir film, Gong Tau: The Oriental Black Magic. Her ne kadar Yau ağbinin filmografisi komediden drama uzanan bir yelpazede geniş de olsa, bu bünye onu, oldukça sert korku filmleriyle sevdi, sevmeye de devam edecek. Gelelim filme;
Herman Yau Ağbiye el sallayın.
İşiyle kafayı bozmuş, evine yeterince zaman ayıramayan sert polis Rockman’in (Mark Cheng) karısı (Maggie Siu) ve yeni doğmuş bebeğine, kimliği meçhul biri tarafından kara büyü yapılır ve aynı gece bebek hunharca ölürken –ki Yau’nun bu görüntüyü seyircinin gözüne sokmaktan kaçınmayacağını siz de en az benim kadar biliyorsunuz- kadın da korkunç ağrılarla hastaneye kaldırılır. Bebeğin otopsisinde bizzat bulunan ve kadını da yakından gözlemleme şansına erişen Rockman’in mesai arkadaşı Sum’a (Lam Suet) göre kadına kara büyü yapılmıştır. Rockman’e 2de1, sorunun kara büyü olduğunu anlatan Sum, sonunda adamı inandırmayı başarır. Sum’ın dediğine bakılırsa kara büyü ya para için ya da aşk için yapılmaktadır. Rockman de basit bir polis memuru olduğuna göre, kara büyünün aşk ile ilgili olduğu barizdir.
Başlarda bu duruma pek anlam verememiş bir havada takılmayı sürdüren Rockman’in aslında Tayland’la ilgili ufak bir sırrı vardır. Sırrı öğrenmek isteyenler, önceki filmlerden The Eternal Evil of Asia’nın Tayland maddesine bakabilirler. Kara büyü yapan kişiyle ilgili bazı bilgiler edinmeyi başaran Rockman, zaten peşinde olduğu hem suçlu hem de kara büyü ustası Lam Chiu’yu ele geçirince, karısını, kendisinin sebep olduğu sonsuz acılardan kurtarabilmek için, adamın ağzını burnunu dağıtmak pahasına kara büyüye karşılık kara büyü ile cevap vermekten kaçınmayacaktır. Bu esnada iğrenç canlılar (yılan, akrep, çıyan vs.), kesesine bereket iç organlar, görsel efekt dolusu kan gibi, kategori 3’ün tüm ‘güzellik’leri de yıllar sonra ekranda arz-ı endam eyleyerek seyirciyi yeterince tatmin edecektir.


1. Yau, otopsi sahnelerini -malum organsal sebeplerden dolayı- keşke hep bu uzaklıktan çekse dedirten açı!

2. Tarikat mensubu Rockman'in karısı, içindeki tüm dırdırları kusarken;


3. Islıklar uçan kafalar için! Dikkate değer yan, iç organlarla birlikte dışarı çıkıyor olması. Şimdiye kadar hiç böyle kopan kafa görmemiştim sanırım. Gördüysem de hatırlamıyorum;
4. Abiiii, kamera yan dönmüş! Şişşt ağbi kime diyorum. Allahtan simetri hastalığı yok, yoksa halim dumandı bu Hong Kong filmleri yüzünden...

Not: Kara büyü ile ilgili yakından ilgilenen arkadaşlar için filmde ayrıntılı tarif veriliyor. Ne işinize yarayacaksa artık...


GONG TAU: THE ORIENTAL BLACK MAGIC 2007
Y: Herman Yau

O: Mark Cheng, Lam Suet, Maggie Siu, Kenny Wong (Lam Chiu)

3.1.10

TÜKÜR TEYZE!

Sıkıcı bir Pazar gününü daha ardımızda bırakırken, bir süredir dokun(dur)madığım CAT III filmlerinden biri daha blogtaki yerini alıyor. Ama hemen evvelinde, hem bedenen hem de ruhen 18’den küçükleri şöyle sağ alttaki oyun köşesine alayım. Her ne kadar otosansürün cılkını çıkarsam da yazarken, yine de gençlerin kötü etkilenmesini istemem. Na bak, yazıyorum şuraya… Annem yaşındaki (takribi 60) teyzelerim de tükürük ve beddualarını hazırladılarsa, hücum komutunu verebiliriz. Sex and Zen II ve The Forbidden Legend: Sex&Chopsticks’den başka filmini bilmediğim Cash Chin Man-Kei’n, 1995 yılında çektiği The Eternal Evil of Asia, temelde korkuyu, farklı kategoriden komediyi ve cinselliği (Komut 1: Tükür teyze!) kendine baz almış karmakarışık fantastiko filmlerden biri. Büyücülerin, büyü yapacakları kişiler hakkında fesatlık yapmaları için, yeni gömülmüş çocuk bedenlerinden ruhlarını çaldıkları bilgisiyle açılan film, “sinema salonunda, yandaki koltukta soluk benizli bir velet görürseniz ona iyi davranın” uyarısını seyircisine vermekten de kaçınmıyor. Benim gibi çocuk sevgisi(!) dağları taşları kıskandıran tipler için yapılmış uyarı için filme teşekkür ettikten hemen sonra filmin 2de1 tükürten konusuna gelebiliriz (Komut 2: Dur teyze daha değil!). Ana babasını henüz toprağa vermiş adamın biri, o gece eve döndüğünde, ana babasının hayaletlerinin de peşinden eve geldiklerini görür. Korkudan ne yapacağını şaşırıp kasap bıçağıyla hayaletlere saldırdığında gerçekleştirdiği katliamın bilançosu, karısı, oğlu, karı-koca yan komşuları ve maalesef kendi canına çıkar! Peki bu adamceğiz neden böylesi halüsinasyonlar görmüş de önüne geleni doğramıştır? Adam, kısa süre önce, dört arkadaşıyla birlikte kaçamak yapmak için, büyücüleriyle ünlü Tayland’a gitmiş, gider gitmez de karı-kız peşine düşmek için fırsat kollarken (Komut 3: Tükür teyze!), kendisi ve arkadaşlarını, büyücüler kapışmasının ortasına düşürmüştür. Bu sırada tanışıp dost oldukları büyücünün kızkardeşine yaptıkları şeyden sonra (Evet, teyze seni bekliyoruz), büyücüyle araları açılmış ve büyücünün tüm gazabını üzerlerine çekmeyi başarmışlardır.
Nedense bana Jet Li'yi hatırlatan Red to Kill 'den hatırlanabilecek sayko rollerin sapık adamı Ben Ng Ngai-Cheung
Kızkardeşi için yaptığı aşk büyüsünün neticesini kardeşinin ölümü olarak alan büyücü, işte bu andan itibaren, kurbanlarını iğne büyüsü, saplantı büyüsü gibi çeşitli büyülerle avlamaya başlarken, kendisi de bir çeşit büyü altına girecek ve adamlardan birinin nişanlısına göz koyup, onu elde etmeye çalışırken teyzenin tükürüğüyle karşılacaktır.

Bu çok mânâlı anlatımdan sonra filmin kapış kapış gideceğini düşündüğümden fazla açık veren ayrıntıya girmedim dostlarım. Ya da kıvırmadan söylemek gerekirse sizin de tanıştığınız teyzenin tükürüğünü almamak için bu taktiği uygulamak zorunda kaldım diyebilirim. Ahhh! Ya teyze bana niye tükürüyorsun ya! Alla Alla…

Ah bak gördün mü? Tükürüğe takıldım asıl uyarıyı vermedim yazının başında. Eğer baş dönme hassasiyetiniz var da denizin tuttuğu tiplerdenseniz, seyretmenizi salık vermem bu filmi. Zira öyle kamera hareketleri kullanmışlar ki, sanırsın fırtına ertesi, kontrolü kaybetmiş bir gemidesin. Bir aşağı bir yukarı oynuyor mübarek! Doktor uyarısını da verdiysek slayt gösterisine geçelim.

1. Büyücülerin kapışması; Fotodan ne kadar seçiliyor bilmiyorum ama seks büyüsü sırasında atılan bombalar. (Hatta kadın büyücünün plasenta atma gibi bir yeteneği var!!!)

2. Büyücüye, fotoda görülen şekilde "...kafa" diye hitap eden adamın hazin sonu! (Biraz da He-man'deki Duncan'ı andırmıyor mu?)

3. Saplantı büyüsü sonu, Naked Blood misali kendini yiyen adam!

4. 5 Venomlardan Lo Meng'in büyücü kılığında kıvırdığı an. Abi, Chang Cheh'nin kıyafetlerine duyduğu özlemi bu filmde de dile getirmiş sanırsam...


5. Zorlama tahmin 1; Hellraiser?


6. Zorlama tahmin 2; Dr. Manhattan?

7. Zorlama tahmin 3; Hellboy?


Aa bak terbiyesiz küçüğe! Sen yazının başında gitmedin mi? Madem öyle “Ne Olacak Şimdi?”filmindeki çocuk gibi tükür ulan babanın suratına!
NAN YANG SHI DA XIE SHU / THE ETERNAL EVIL OF ASIA 1995
Y: Cash Chin Man Kai
O: Chan Kwok Bong-Ellen Chan (nişanlılar), Elvis Tsui (...kafa), Ben Ng Ngai Cheung (Büyücü), Lo Meng (Taoist büyücü)

Boş işler bunlar...