aksiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aksiyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27.7.10

HO'LY LIGHT COMES FROM THE 'HALL', GODFREY HALL

Günler geçiyor, ninja sinsiliğinde kıçımı dahi kıpırdatmayıp, çıt çıkarmaksızın olduğum yerde bekliyordum. Blogun sessizliğini bozacak yegâne anı bekliyor, bu esnada da kıçıma doğru hızla yayılan sabit durmanın getirdiği o acıyı unutmak için konsantre olmaya çalışıyordum. O da neydi? “Hall”den gelen bir ışıkla nihayet doğru anı yakalamış, bir “Oh” çekmeme rağmen koridorda “Hoh” olarak yankılanan sesimle beraber ışık hızında hareket ederek, bloga giriş yapmış bulunuyordum (Bu oh-hoh geyiğini daha çok yapacağım hazırlıklı olun).
Yönetmen Godfrey Hall yazısıyla ekranımda beliren film, sayfanın sol üst tarafında da belirttiğim gibi akıl hocam Godfrey Ho’dan başkasının değildi. Telef olduğumuz şu sıcak yaz günlerinde, aksiyonu bol bir filmini bana armağan etmiş, “Evlat, kendine inan! Sıcaklarda kapıp koyverme! Muhtaç olduğun enerji Cynthia’ya duyduğun hayranlıktan geçmektedir!” demekteydi. Kör bir inançla bağlı olduğum hocamın sözüne haylazlık ederek karşılık verecek değilim ya! Enerjimi birini birkaç gün içinde Ters Ninja’da okuyabileceğiniz, diğerini hemen şimdi burada kriz geçirmek pahasına lüpletebileceğiniz Godfrey Hall’un iki filmine aktardım.
Kadın aksiyon filmi yıldızlarından dünya dövüş şampiyonu Cynthia Rothrock ile erkek dandik film yönetmenlerinden (artık söyleyecek lafım kalmadı bu adam hakkında) Godfrey Ho’yu, 1993 yılının ılık bir sonbahar günü Amerika’da birleştiren Honour&Glory adlı film, bol adrenalin yüklü, barındırdığı tüm oyuncuların dövüşün kralını icra ettiği, Ho’nun eli yüzü düzgün, hikâye örgüsü mantık sınırlarını aşmayan yegâne filmlerinden biri. Uyuzluk olsun diye bu işte bir kadının parmağı olduğunu söylemekten geri durmayacağım. Yoksa Ho’ya kalsa, türlü abukluklarla işi batırırdı. Lâkin dişli bir kadın olduğu her halinden belli olan Cynthia, belli ki ağırlığını koymuş ve filmin saçma noktalara doğru kaymasını engellemiş. (Tamamen sallıyorum).
Hong Kong’taki görevini bırakarak acilen Amerika’ya çağrılan Tracey (Cynthia Rothrock), havaalanından, kendini yolsuzlukları ortaya çıkarmaya adamış muhabir kız kardeşi Joyce (Donna Jason) tarafından alınır. İki kardeşin konuşacakları çok şeyleri vardır ama ikisinin de işlerinin yoğunluğu sebebiyle, filmin %90’lık kısmını Joyce ile geçirmeye hazır olalım. Filmi Rothrock üzerinden lanse etmeye kalkacakların vay haline! Joyce’u canlandıran Donna Jason, bu filmin asıl karakteridir ve Cynthia Rothrock yardımcı kadın oyuncu formatında olaylara katılmaktadır. Bu böyle kayıtlara geçirilirken ben de konuya devam edeyim.
Dünya o sıralarda nükleer bir silah başlığının kaçırıldığı haberi ile sarsılırken, gazinocular kralı tabirinin daha çok yakıştığı bir bankacılar kralının bankasındaki yolsuzluğu ortaya çıkarmaya çalışan Joyce, kısa süre içerisinde başlık ve yolsuzluğu birbirine bağlayan olaylar silsilesi içerisinde kaybolacak, arasının pek hoş olmadığı babası, FBI ajanı kızkardeşi ve flörtleştiği eski boksör yeni bodyguard Jake Armstrong ile olayların üstesinden gelmeye çalışacaktır. Konudan bu kadar çıtlatmak yeter de artar bile. Politik aksiyon (yuh!), soğuk savaş (oha!), kahraman Amerika (amanın!), kalleş Japonlar (ahan da!) gibi dönemin popüler filmlerinin birçoğunun ortak özelliklerini yine bir potada ertimeye çalışan filmi öfke kontrolü problemi olanlara önermiyorum.
Uzun zamandır yapmadığım sahne incelemerine tüm okuyucular davetlidir. Buyrun:
1. 80'lerin dostlar kas yaparken görsün temalı sahnelerinden bir kuple. Üstelik hem erkek hem de kadın oyuncunun vücutlarına yapılmış zoomlar, her iki cinsiyetteki seyirciyi de tatmin edecek düzeyde!


2. "Yemeği salçası, kadını kalçası" gösterir (sıkıysa göstermesin) olarak bilinen sözün özü aslında "Ayakkabıyı kopuğu, kadını topuğu" gösterirdir. İspatlayalım;



3. Hâlâ kamera ve fotoğraf makinesine ısınamamış bir milletin evladı olarak acı çekerken, durumun aslında Amerika sınırlarında da olduğu görüp rahatlamama neden olan sahne!

4. Kızarkadaşlarımı uzun süredir ihmal ettiğimi biliyorum. Ama kızmayın hemen. Meditasyon yaparken açmaya yetişemediğiniz telefonlara son. Sopa tekniğiyle, hamağınızdan bir çırpıda uzanıp açabileceğiniz bu teknik, ayrıca göbek ve basenleri eritmede de çok etkili.
İşte o ilahi an!
5. Postmodernizmin çirkin yüzünün, koca bir sahneyi tek dişi kalmış canavar gibi ele geçirdiği an!

6. Bir Godfrey Ho klasiği, bol geyikli konuşmalar. Erkeklerin de dedikoduya bayıldığının ispatı;


7. Pepsi cola- Coca cola rekabetinin ayyuka çıktığı o yıllar. Ho'nun Pepsi'ci olduğunu bilmiyordum;

8. İlkokul müsameresinde sahneden çıkan oyuncuyla sahneye giren oyuncunun senkronizasyonu;


9. Benim de başıma çok gelen bir durum. Bu sahnede Cynthia Rothrock, "Ben bir ice tea içeceğim" diyor. Dua edelim de onun da başına benimkine sık sık geldiği gibi, "ice tea yok nestea versek?" diyen garson gelmesin. Garson kardeşim, ice tea marka değil kine! Ama hata sende değil kine! Onu ice tea yazdıran zihniyette! Ulan soğuk çay diyorum, bizde yok abla diyorlar. Ice tea diyorum o zaman (liptonunki yalnızca ice tea olarak bilindiğinden), ha ondan var ama nestea var diyor bu sefer de. Ne diyeyim ben sana bilmem ki... Neyse...


10. Koskoca filmin hiç olduğu an, kötü adamın ağ ile yakalanışı (!)

Muhabiriniz olay yerinden bildirdi.
HONOUR AND GLORY/Zong heng tian xia 1993
Y: Godfrey Hall (Godfrey Ho)
O: Cynthia Rothrock, Donna Jason, John Miller, Chuck Jeffreys
İki ufak not:
*Kötü adam gazinocular kralı kılıklı John Miller'a bir alkış almak istiyorum bu arada. Kaslarına kurban abi!
*Donna Jason, hanımefendinin çok az sayıda filmi var. Şu an Hawai'de, Hawai stili masaj yapan bir salonun işletmeciliğini yapıyor.

13.1.10

KUNG FU TRANSFORMERS

Hız kesmeden, 2009’dan bir yeni film daha yazıyorum. So Close, Chinese Odyssey Part I-Part II, God of Gamblers 2 gibi seyretme olanağı bulduğum kimi filmlerin senaristliğini yapmış, yukarıdaki filmler hariç, senaristliğini yaptığı birçok filmi bizzat yönetmiş ama nedense benim çok fazla dikkat etmediğim Jeffrey Lau tarafından çekilmiş bir film Kung Fu Cyborg: Metallic Attraction.
Rahatlıkla anlaşılabileceği gibi ilk olarak adına tav olduğum filmi, seyretmesem de olurmuş ama bu, kötü bir film olduğu anlamına gelmez. Zira filmde, kung fu yapan cyborglar mevcut ama ana hikayenin, bir aşk hikayesi olduğunu itiraf etmeliyim. Romantizm seviyem, Claude Sautet’nin Un Coeur En Hiver (Ayazda Bir Yürek) filminde, Daniel Auteuil tarafında canlandırılan karakterinki kadar olduğundan –ki o filmi de pek severim-, biraz dırdırlanarak seyreder gibi olmuşsam da, tam “Baydın ama aa!” kıvamına geldiğim an, patlayan aksiyon ve komedi sahneleriyle oldukça iyi dengelenmiş bir film olduğunu da eklemeliyim.
Daha filmin konusundan dem vurmadan hop diye izlenimlerimi anlatmam bir şey ifade etmemiş olabilir. İstediğiniz oranda küfretme hakkına sahipsiniz. Daha sonra aleyhinizde delil olarak kullanma hakkına da ben sahibim ama… Tam “şeytanın kulağını çekeceğim galiba bu defa, kısa yazmayı başarmak üzereyim” dediğim bir anda yine saçmalaya saçmalaya bu kadar uzattığım için kendimi tebrik eder, konuyu çıtlatmaya geçerim.Hükümet, yeni bir tip yapay zeka üretmiş ama onun %100 zararsız olduğundan emin olmadan, halkın arasına karışmasını istememektedir. Bu nedenle K-1 adını verdikleri bir numuneyi, güvenilir denilebilecek saftirik bir polis memurunun yanına verirler. Asi Gençlik görüntülü bu numune –ki kendisi bende hafif bir Astro Boy çağrışımı yapmıştır- kısa süre içerisinde, karakoldaki tüm çözümsüz meseleleri hallederken, polis memuru Su Mei’yi de kendine aşık etmeyi başarmıştır. Öte yandan dana gözlüklerinin altında güzelliğini gizleyen bu kızcağıza, tek aşık olan kendisi değildir; ona göz kulak olan polis ve karakolun bilgisayar arızalarında başvurduğu yegane adam da kıza abayı yakmıştır.
Allah çirkin şansı versin bazlı atasözümüzü (!) doğrularcasına devam eden hikayede asıl önemli olan nokta K-1’in tür gereği, insani duygulanımlar yaşamaması gerektiği, dolayısıyla aşık olma lüksünün bulunmamasıdır. Filmin aşk unsuru bu koldan devam ederken, 2de1 ortaya çıkarak, ağlamaklı suratıyla göz-kulak polisten birşeyler talep eden üst düzey devlet yetkilisi rolündeki Eric Tsang ve K-1 ile polis arasındaki didişmeler de komedi unsurunu oluşturmaktadır. Kung fu namlı aksiyonu ise yukarda bahsettiğim “bayılmak üzereyim”in hemen akabinde, transformers’ın Hong Kong versiyonunu icra eden K-1 ve bünyesindeki ufak çaplı uranyumdan dolayı özgürlüğünü ilan etmek isteyen ‘kötü’ K-88 arasındaki mücadelede yakalamak olasıdır. Aslında K-88, robot da olsa özgür olmak istemekte, bu nedenle yaratıcısı insanoğluna isyan etmektedir. Göz-kulak polis, bu çatışma sırasında feci şekilde yaralanır. Polisin ölmesini engellemek için K-1’in, onu cyborga çevirmek gibi güzide bir planı vardır.
Kısacası, amerikan yapay zeka filmlerinin temeli üzerine kurulan, ama derdinin amerikan muadillerininkinin yerine son derece basit bir aşk hikayesi anlatmak olduğu, yer yer kahkaha attırmayı bile başaran eğlenceli bir aşkomedi filmi, Kung Fu Cyborg: Metallic Attraction. Pişman olmak için neden yok!
Göz kulak polisin, robot olduktan sonra, kontrolsüz olarak baktığı şeyin halini alan kafası!


Son olarak hayalimdeki süper kahraman!

KEI HEI HUP / KUNG FU CYBORG: METALLIC ATTRACTION 2009
Y: Jeffrey Lau
O: Hu Jun, Alex Fong, Sun Li, Wu Jing, Eric Tsang

LAUGHING GOR*/ DÜŞÜNDÜĞÜN GİBİ DEĞİL!

Hazır Herman Yau’dan söz etmişken, 2009’da fırından çıkmış taze bir filminden, kısa da olsa bahsedeyim. Bu arada kısa yazma alıştırmalarımı da bu vesileyle aradan çıkarayım diyorum.
Orijinal adıyla Laughing Gor, İngilizce adıyla Turning Point -Türkçe ismi olsa kesin Kirli İşler denirdi ona ne şüphe- olarak bilinen film, aslında EU adlı, 30 bölümlük Tv dizisinden uyarlanmış. Başrolünde, yine dizide de aynı rolle yer alan Michael Tse’yi barındırıyor.
Konuya, ‘Kirli İşler’ filmine ucundan kıyısından bulaşmış izleyiciler olarak yabancı değiliz. Gizli görevle, mafyanın içine karışan polisin, çıkışı olmayan bu ‘fedakârlık’ içerisindeki dramına tanıklık ediyoruz. Michael Tse tarafından canlandırılan genç polise, mafya tarafından yine eski polis, yeni seçimiyle ‘mafyaman’ rolünde Anthony Wong, arıza ‘mafyaman’ rolünde Francis Ng ve misafir oyuncu rolünde, ‘o’ beyaz atletiyle sürekli oturup tıkınarak, mafyanın içişlerini çözümleyen adam olarak uzun süredir görmeyi özlediğimiz Eric Tsang eşlik ediyor.

Etrafı sürekli kadınlarla çevrili ‘stilman’ Anthony Wong ile ‘sokak serserisiman’ Francis Ng’nin, sürekli didişmelerini izlemek, filmin aksiyon anlamındaki en güzel yanı. Zaten bundan başka da bana güzel gelen bir yan göremedim. Kötü olmamakla beraber, Yau’nun fırçasını pek algılayamadığım, ortalama bir film olduğunu söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. Uzun bir süredir, dizi seyretmeye ara vermiş olmasam, dizisini seyretmek isterdim. Ama malum ‘vakit’ adında nur topu gibi bir problemim var.
Stilman Anthony Wong, film boyunca sürmeli gözleri ve acayip kıyafetleriyle seyirciye göz kırpıyor. (Dedicated to Gaddesu-Sama!)

*Film hakkında hiçbirşey bilmezken, sırf adına ve yönetmenine bakarak ne hayaller kurmuştum oysa, şöyle en kanlı canlısından... Laughing Gor, Michael Tse tarafından canlandırılan karakterin adıymış meğersem. Bu arada türkçe Kirli İşlerin, ingilizce karşılığı da Turning Point sanırım bu tür Hong Kong filmleri için. İnterneti özenle tarayınız!

Set fotoğrafları http://yule.sohu.com/20090709/n265089251.shtml 'den. Çok üşendim, ayıklayamam şimdi filmden...

Bir diğer nokta da film, Shaw Brothers ve TVB televizyonunun ortak yapımı. yıllar sonra yeniden bir Shaw Brothers filmi ama eski ihtişamından eser yok Shaw'un...

LAUGHING GOR/TURNING POINT 2009

Y: Herman Yau

O: Michael Tse, Anthony Wong, Fransic Ng, Eric Tsang, Fala Chen

29.8.09

KARMA POLICE'Lİ BİR SHAW BİRADERLER AKSİYONU / THE SEXY KILLER

Klasik bir Cumartesi akşamını daha ardımda bırakırken, eli maşalı kadınların başı çektiği filmlerden biriyle daha yoluma devam ediyorum. Tarihler 1976’yı gösterirken, Oily Maniac’ın, masumiyeti saç örgüsüyle simgelenen kızı Chen Ping, Allah ne verdiyse, tüm güzelliğini sergilemek suretiyle erkeklerin kökünü kazıyor. Bu filme de isteyen The Drug Connection, isteyense The Sexy Killer diyor.

Wanfei (Chen Ping), kızkardeşini uyuşturucuya kurban vermek üzere olan bir hemşiredir. Lakin hemşire olduğunu filmin sonuna kadar öğrenemiyoruz, o ayrı. Polis olan WeiPing (Yueh Hua) ile okul sıralarına dayanan bir dostlukları vardır. Ama bu okul hangi okul, onu, filmin sonuna kadar bile öğrenemiyoruz.
Wanfei’in kızkardeşi gecelerden bir gece, diskoteğin birinde, gençliklerini heba eden onlarca gençle birlikte çılgınlar gibi dans ederken, uyuşturucu mafyasının elemanın iğnelediği eroinle ölümün eşiğinden döner. Döner dönmesine ama ablası Wanfei ve polis dostu-ilginç ama yavuklusu değil- WeiPing tarafından rehabilitasyon merkezine yatırılır. Polisin, uyuşturucu mafyasını bir türlü durduramamasını kendine dert edinen Wanfei, kardeşinin son durumunu da gözönüne alarak, bir nevi polisliğe soyunacak ve yanlış olduğunu bile bile, uyuşturucu mafyasını çökertmek için tüm dişiliğini kullanarak tek başına harekete geçecektir.

"Bekle beni uyuşturucu dünyası, seni çökertmeye geliyorum" diye çığıran Wanfei
Bundan sonrası tahmin edilegeldiği gibi, seyirciye müthiş anlar yaşatacaktır. Hep birlikte bu anlardan bazılarına bakalım dilerseniz.

1. Wanfei’in düşmanını haklamak için kullandığı kaba kuvvetin yanında en önemli şey kolundaki, açılarak çift taraflı bıçak haline gelen bilekliği. Yalnız kullanma talimatnamesini okumamış olacak ki film boyunca pek de hedefini bulamadı bileklik.


2. Kız arkadaşlarım için özel olarak dikkat ettiğim, Wanfei’in çizmeleri ile adam başı ezmesi durumu. Malum yılanın başını ne kadar çabuk ezersen o kadar iyi.


3. “Uyuşturucu mafyasıyla başedememenizin sebebi, rüşvet yiyen polisler” diyen Wanfei’ye “Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de iyi polis var, kötü polis var” diye cevap veren WeiPing’in dokunduğu evrensel bir gerçek.

4. Duvarda gördüğüm Clint Eastwood posteri
5. Hong Kong usulü kapkaç

6. Sahnelerden birinde, adamın güneş gözlüğünden yansıyan çekim ekibindeki eli belinde adam.

7. KARMA POLICE

8. Ekşın Beybe!

9. Mafya babasının, binbir renkle döşenmiş işkence odası

10. Son derece tepesi atmış Wanfei’yin önüne çıkan herşeyi-su yatağı dahil-mıhladığı final sahnesi
11. Ve tabii son olarak, tüm kadın milleti adına erkeklerden alınmış intikam. (Hemen alınma erkek arkadaşım! Zira bilirsin ki, ben kadın erkek demeden tüm insanoğluna uyuzum zaten...)



1972 yılında Shaw Biraderlere katılan Tayvanlı oyuncu Chen Ping, dünyaya uyuşturucunun kötü olduğunun mesajını vermek için cüretkar sahnelerde gövde göstermekten-düz anlamda gövde, hatta üst bedenden söz ediyorum-çekinmezken, sen de edepli ol, filme duyarsız kalma seyirci...
DU HOU MI SHI/SEXY KILLER-THE DRUG CONNECTION 1976
Y: Chung Sun
O: Chen Ping, Yueh Hua
Boş işler bunlar...