11.10.09

DRAKULA'NIN JAPONYA SEYAHATİ II

Drakula’nın Japonya seyahatinin üçüncü durağından devam ediyorum. “İlk ikisi nerde?” diye soracak olana, ikincisinin iki alt yazıdaki Chi o suu me / Lake of Dracula olduğunu, birincisinin ise henüz el atmadığım Chi o Suu Ningyou olduğunu belirtip, “Bi kere de sırayla gitsene be kızım” diyerek beni azarlayacak olanlara selam ederim. Ucuz mu atlattım bilmiyorum ama şu an kısıtlı sürem var filmi, bloğa aktarmak için. O yüzden anlamsız cümleler kurarsam affola.

Kanı görebiliyorsan normal değilsin, filmi izlemen tavsiye edilmez...

Yıl 1974 Chi o suu bara / Bloodsucking Rose ve yahut alakasız İngilizce adıyla Evil of Dracula, Toho yapım şirketi vesilesiyle Japonya’da gösterime giriyor ve ortalığı yıkıp geçiyor (Salladım). Üçlemenin ikinci filminde es geçilen nörotika unsuru, üçüncü filmde, Drakula’nın ve karısının kurbanlarını memeden ısırmaları suretiyle, kendine yer buluyor. Lakin memede, bu kadar kan ne arar diye az buçuk düşünmüşsem de, sol meme olduğunu yani kalbe yakın bir yerden ısırdığını Drakül’ün, belirtmekte yarar var.

Gene kattım karıştırdım, biliyorum. O halde odamın duvarındaki KONU lambasını yakıp söndürüyorum; ON KONU (On connaît gibi oldu ya neyse…) (Bir de son derece açık verme durumundayım, isteyen ayrılsın);


Öğretmen Shiraki, uzak bir kasabadaki yatılı kızlar okuluna atanmıştır. Uzun bir tren yolculuğu sonrası, okula ulaşmak için taksiye binip yola çıktığında, yol kenarında kaza yapmış arabanın, okul müdürünün karısına ait olduğunu ve kazada kadının öldüğünü öğrenir. Okula vardığında, okul müdürü tarafından karşılanıp, o akşam orda kalabileceğini, üstelik bir sonraki müdürün kendisi olacağını öğrenir.


Gece olup da yatağına uzandığında, melankolik bir kadın sesi tarafından seslendirilen bir şarkıyla uyanıp, sesi takip eder. Karşısına çıkan gecelik içindeki vampir kadının saldırısına uğrar ama yara almadan oracığa bayılır. Kendine geldiğinde bunun bir rüya olduğuna kendini inandırmaya çalışmışsa da, bodrumdaki mezar odasına inip, tabuttaki kadının, rüyasında kendine saldıran kadın olduğunu gördüğünde, okulda bir şeyler döndüğü konusunda şüphelenmeye başlar. Üstelik her sene okuldan bir iki kız öğrencinin kayıplara karıştığını öğrendiğinde, şüphesi kesinliğe dönmüş, okul müdürünün garip davranışları da her şeyin üstüne tuz end dı biber serpmiştir. Halbuki yeni ölen karısının, aile adetleri gereği, evin bodrumunda, tabutta olduğunu, kırkı çıkana kadar da orada duracağını söyleyen okul müdürü a.k.a Drakula’ya karşı, tabuttaki kadına dokunmadan ölü olduğunu anlayamayan(!) öğretmen Shiraki, bana göre daha şüphe uyandıran bir tiptir ya, neyse…


Sefil öğretmen Shiraki, üç kuruş öğretmen maaşına talim ederken bir de Drakül ile uğraşmak zorunda

Öğretmen Shiraki öğrencileriyle flörtleşmek suretiyle(ay ne ayıp!) derslere başlar. Kısa süre içinde kız öğrencilerden biri saldırıya uğrar. Kızın bembeyaz suretine karşı oldukça vurdumduymaz yaklaşan oyuncu ekibi, kızdan bu anlamda şüphelenmemişlerse de, memesinde gördükleri iki ısırık tüm şüpheyi kendi üstünde toplar. Bu andan sonra Drakula’nın ve daha da önemlisi karısının hakimiyeti altına giren kız ikide bir, kendini ısırtırken, öğretmen Shiraki kimselere açamadığı okul müdürünün vampir olabileceği derdini, kızı muayene etmek için okula teşrif eden doktorla konuşur. Bilim adamı olmasına rağmen maşallah her türlü açıklanamayan olaya karşı metanetle yaklaşan doktor bombayı patlatır ve vampir diye birşeyin olabileceği ihtimalinden söz eder. Üstelik kasabada yayılan efsaneye göre yüzyıllar evvel, Hıristiyanlık henüz Japonya’da yasak iken, parçalanan gemisinden kıyıya vurmak suretiyle sağ kurtulan ama uğradığı türlü işkencelerle kendini çöllere vuran Avrupalı rahip, çölde susuzluğunu gidermek için kendi kanını içmek zorunda kalmış, sığındığı en yakın kasabada da küçük bir kız çocuğunun kanına sulanmış ama sonra bu yaptığından öyle pişman olmuş ki, yakarmaları, Tanrı’ya değil ama şeytana ulaşmışmış.

Şeytan da o andan itibaren olaya karışarak vampir fenomeninin gerçekleşmesini sağlamışmış. Kasaba halkı boş durur mu? Onlar da kan içen varlıkları, tabutlara kapatmış, kendilerince vampirlerle baş etme yollarını bulmuşlarmışmış. İnanıp inanmamak elbette sizlere kalmış ama öğretmen Shiraki, ‘İşte bu be!’ diyerek, tezini böylelikle ispatlar. Bundan sonrası biraz ağır ilerleyen filmin kanımca en güzel sahnelerini içerir. O halde biz de geçelim sahnelere. Haydi yallah hophophop;
1. Nörotikus; Drakula'nın karısı, cıbıldak hale getirdiği kurbanını, emmenin dışında farklı bir yöntemle hallederken ve yüz transformasyonu işlemi sırasında kargadan yardım görürken...


2. Nosferatu'ya selam çakma sahnesi;

3. Gözlerime inanamadığım arabesk ötesi sahne; beyazlayan saçlar, foslayan vücutlar ve ebediyette bile birbirlerine kavuşamayan yavuklular... Hazin son...



Karanlık ve kasvetli havasıyla oldukça başarılı bir atmosfer oluşturmayı başarmış yönetmen Michio Yamamoto. Müzikleri biraz şikayet unsuru olmuş da olsa okuduğum yazılarda benim hoşuma gitti ne yalan söylemeli. Tamam belki bunun nedeni müzikleri yapan amcamın Godzilla vs. The Smog Monster'ın müzikleri yapan amcam olması olabilir. Ne bileyim. Kıyak mı geçtim acaba? Drakula rolündeki Shin Kishida'nın performansını, Drakula rolüne geçtiği zamanlarda Christopher Lee'vari gördüm birazcıcık. Fazla geleneksel öğeye yer vermeyerek, seyircisini az buçuk hayal kırıklığına uğratsa da film-ki o seyirci yine benim- yine de ilgiyi hak ediyor.

Uzakdoğu vampirleriyle ilgili bilgi deposu olmak isteyen okuyucuyu, KORKU SİTESİ 'ne alayım.

CHI O SUU BARA / BLOODSUCKING ROSE / EVIL OF DRACULA 1974

Y: Michio Yamamoto

O: Toshio Kurosawa (öğretmen Shiraki), Kunie Tanaka (Doktor), Shin Kishida (Drakula)

Hiç yorum yok:

Boş işler bunlar...