31.12.08

YILBAŞI "YILDIR"BAŞI "ÇILDIR"BAŞI "BILDIR"BAŞI VAR MI SENDEN "KIL"DIRBAŞI?

Yanımda getirdiğim tek Türkçe kitap; ninjalar ninjası, ilk Türk Şidoşi hocası(yetkili hoca demekmiş) Ercan Şarbat imzalı NİNJA VE GÖLGE SANATI kitabını hep beraber tanıyalım. Bu kitabı okuduktan sonra gerçekten ufkum açıldı. Gözümün önüne filmlerden sahneler gelip gelip geçti. Böyle savaş sanatlarına has kitaplarda özellikle şematik anlatım var mı diye bakarım.Çünkü biraz gırgırına alırım. Ama kitabın gırgıra alınacak tarafı yok. Adam gibi tarihiyle,yöntemleriyle,okullarıyla, mümkün olduğu her yönden ninjaları anlatan kapı gibi bir kitap(boru bitse kapı başlıyor) üstelik Türkçe! Tabii hoşuma giden en güzel bölüm ninja silahları ile ilgili bölüm oldu. Bir de cinsiyet gereği-azıcık da aklım Junkocuk'ta kaldığı için-kadın ninjaları anlatan şu bölüm:
"KUNOİÇİ: Diğer ninjalar gibi temel eğitim alan Kunoiçiler buna rağmen daha çok kadınların daha kolay sızabileceği noktalarda görev alırlardı. Casusluk,ikna,cinsel cazibe ve yalan söyleme gibi yetenekler üzerinde uzmandılar. Saç tokaları, küçük bıçaklar, yelpaze ve cinsel oyuncaklar ve müzik aletlerini görevine göre silah olarak kullanabilirlerdi."
Bu açıdan bakıldığında en tehlikeli ninja cinsi iddia ediyorum bu Kunoiçi'lerdir. Kadının çilesi biter mi bitmez!
Bu kitabı da bir yılbaşı günü okuyup hem bedenen hem zihnen-ama özellikle zihnen-kendime "erol" vermiş bulunduktan sonra şimdi iznimle çinticigil familyasının bir mensubu olarak özümü yadsımadan-büyük usta babam ve ikinci büyük usta ablama saygı niteliğinde- birçok Türk familyası gibi çerezimi çintip televiyon kanallarını karıştırarak klasik bir yılbaşı gecesi geçirmeye hazırlık niteliğinde çerez almak için markete gidiyorum. Yaşasın fındık-fıstık, yaşasın gözünü sevdiğim insanı birşey yapmaya zorlayan sözde özel günler.Banzai! Banzai!

CENOVA'NIN METROSU

O zaman metrodan başlayayım.
Cenova metrosu 7 duraktan oluşan bir metrocuk.Şu an sadece tarihi kent içerisinde mevcut. Bu açıdan son derece gereksiz olduğunun düşünüyorum. Bir kere mesafeler çok kısa. Metro gidene kadar ben yürümüş olurum zaten gideceğim yere(Ee evet biraz abartmış olabilirim). Geyik bir tarafa tabii ki gereksiz değil ama acil olarak büyütülmesi gerekiyor. Zaten şu an inşaat çalışmaları devam ediyor ikinci tren istasyonu Brignole'nin yakınında. Şuraya geldim geleli bugünle beraber ikinci kullanışımdır metroyu. Kent merkezine kadar otobüsü, kent merkezinde ayağımı kullanmayı tercih ediyorum. Evden çıkıp Eminönü'ne(Evinönü de diyoruz) kadar yürümeye pek benzemiyor ama bunun da klostrofobik,adrenalinle karışık acayip bir havası var. Şu Winterbottom filmini seyretsem iyi olacak bir an önce...



EFTEN PÜFTEN

Kendimi zorda bırakmak pahasına gelecek bölümlerden bir demet sunuyorum:
-Cenova'nın metrosu
-Üç kung fu klasiği ;The master of flying guillotine,Blood brothers ve Five deadly venoms filmleri hakkında görüş
-Biri bayık olmak üzere yokluktan seyrettiğim iki japon filmi(Udon ve Kimi ni shika kikoenai)hakkında görüş
-Suehiro Maruo'nun Midori animesi
ve daha birçok çerçöp burada yer edecek duyurulur.

30.12.08

ŞEHİR HATIRALARI

Kimisi magnet alır ben de bunları alıyorum işte...

Cenova hatırası Japon birası Asahi


Ravenna hatırası hazır japon rameni ile someni


Barselona hatırası üç kung fu filmi

ÖNCE KORSAN, SONRA AMERİKA'YA GÖÇMEN OLUŞUMUN HİKAYESİDİR/CENOVA'NIN MÜZELERİ 2

Müze gezilerimize devam ediyoruz.Bugünkü müzemiz Galata Deniz Müzesi/
Galata Museo del Mare. Darsena limanında,16.yy'dan kalma bir yapı, Renzo Piano tarafından müzeye dönüştürülmüş. Aslında Cenova'nın tüm kıyı şeridi Renzo Piano'nun elinden geçmiş diyebiliriz. Zaten Deniz Müzesi'nin giriş katının bir bölümü bu dönüşüm/yenileme projesine adanmış. Bu arada Piano'nun elinden çıkmış, dev gibi bir eskiz defteri de ziyaretçiyi bekliyor.



Müzenin giriş katı doğma büyüme Cenovalı olduğu iddia edilen Colombo'ya adanmış. İnanırım. Hele geçen film festivalinde seyrettiğim Kristof Kolomb'un Gizemi adlı belgeselden sonra daha da inanasım geldi diyebilirim. Zira belgeselde Kolomb'un Portekizli olduğunu iddia eden sevgili araştırmacı bana kalırsa hiçbir şeyi araştırmamış, tüm iddiasını Kolomb'un kırk yıl uğraşsam hatırlayamayacağım uzunluktaki soyadı üzerine kurmuştu. Hatta belgesel ben de öyle bir izlenim bırakmış ki her 5 dakika da bir adamın Kolomb'un soyadını söylediğini dahi iddia edecek kıvamdayım. Müzede bu konuya değinen küçük bir bilgilendirme panosu vardı ama ben ordan da bişey anlamadım. Kolomb'un ölmeden önce tüm mirasını oğluna bırakması ile milliyetinin ne bağlantısı var anlayamadım. Birşey kaçırmışımdır kesin. Herneyse...
Geldik Cenova'nın gemilerine;sırasıyla Pinta,Santa Maria ve Nina.Benim akıl gitti tabii anında. Bir ara kendime geldim o da ne? Karşımda bir Türk köle! 15.-16. yy'da en iyi köleler müslümanlardan tutuluyor. Özellikle Kuzey Afrika'dan. Türklerin cüsselerine rağmen güçsüz kürekçiler oldukları da not düşülmüş(Bence tembel rolü yapmışlardır). Bir de müslüman köleler, düşük ölüm oranına sahip oldukları için de gözdeler. Kimisinin 70 yıl yaşadığı söyleniyor. Efsane olmuş köleler var yani. Bu arada zırh,mırh,top bölümüne geldik. Çeşit çeşit boy boy.



Birinci kat haritacılara ayrılmış. 16.yy'dan 17.yy'ın sonuna, Abramo Ortelio'nun Theatrum Orbis Terrarum'undan Vincenzo Maria Coronelli'ye kadar önemli haritacılar ve eserleri yer alıyor. Müze Cenova'nın denizcilik tarihinde geçirdiği aşamaları gemi,harita,resim örnekleriyle çok güzel bir şekilde anlatmış. Haritacılar odasında ezan sesini de hint müziğine de duyabilirsiniz denizcilere saygı niteliğinde. Bu arada Cenova'ya özgü bir gemi çeşidi var, onu da es geçmeyelim: Galee (Tam türkçe karşılığı kadırga mıdır bilmem). Kelime kökü olarak yunanca kılıçbalığı anlamına gelen bu gemiler şeklen de kılıçbalığını andırıyor.



Müze içerisinde de iki adet yeniden inşa edilmiş gemi bulunmakta. Müzenin en ilgi çeken öğesi bu gemiler zaten. Çoluk çocukla gelmişseniz iyi etmişsiniz demektir. Yukarıdaki fotoğraflar sırasıyla; inşa edilmiş gemilerden biri; Eski yapının yenileme projesi neticesinde terasa çıkan cam-çelik konstrüksiyon rampa; Terastaki bilgilendirme "vizörü". Çerçeveden görülen panonun üzerinde de yazdığı gibi Palazzo Reale. Haritacılar bölümünden bir eser.

Müzeye girerken taktığım göz bandını,sakalımı, bandanamı, omzuma kondurduğum papağanı, elime geçirdiğim çengelimi, bacağıma sapladığım tahta sopayı, yani aklınıza gelebilecek her türlü korsan klişesini en üst kattaki La Merica sergisine girerken çıkarıyorum. Zira burada artık Amerika'ya göçün eşiğinde bir Cenova'lıyım. Elime alelacele pasaportum tutuşturuluyor ve gemiye bindiriliyorum. Gemideki yatakhanelerden, yemek salonundan,mektupların arasından geçip Amerika'ya varıyorum. Peşimde getirdiğim hastalık ordaki tek dostum. Eğer başarabilirsem hayatta kalmayı "Little Italy" beni bekliyor olacak. İşte 1900'lerin başında Cenova'dan Amerika'ya göçenlerin küçük bir panoraması. Kendime gelme vakti. Hava buz gibi,deli bir rüzgar var ama yine de güneşli. Ellerimi ceplerime yerleştiriyor, bir dahaki maceraya doğru yelken açıyorum...

29.12.08

DUEL TO DEATH

İsmini "Ölümüne Düello" olarak çevirebileceğimiz bu filmi birkaç blog öncesi şöyle bir yazmıştım. Ama düşündüm taşındım, bu filmin çok daha fazla ilgiyi hakettiğinde karar kıldım. Orjinal adı "Xian Si Jue" olan bu 1983 yapımı filmin yönetmen koltuğunda, günümüze kadar başka filmlerde çeşitli şekillerde rastlama olanağı bulduğumuz Siu-Tung Ching'in oturduğunu söylemiştim zaten. Şimdi biraz filmin konusu ve takıldığım bazı sahnelerden söz etmek istiyorum.



Öncelikle karakterleri tanıtalım;
-Shaolin rahipleri

-Beyazlar içinde, shaolin rahipleri tarafından yetiştirilmiş Damian Lau


-Film boyunca birkaç sefer daha göreceğimiz, Damian Lau'ya babalık yapmış rahibimiz



-Japon düellocu Hashimoto rolünde Norman Chu


-Yılanın başı, japon rahip


-Japon rahibin yılanın başı olmasını sağlayan japon general
-Öl öl,bir türlü soyu tükenmeyen ninjalar (fotoğrafa, örnek olması açısından çalışkan bir ninja koymak istedim)
-Şanlı dövüş okulunun ustası


-Suratındaki bir ton boyaya rağmen kendini erkek olarak gösteren,şanlı dövüş okulunun ustasının kızı,bir nevi Lady Oscar


-Filmin neşe kaynağı Damian Lau'nun ilk hocası sarhoş usta ve beyaz papağanı

Film Shaolin tapınağının kütüphanesinden değerli yazmaların içeriğini çalmaya kalkışan ninjalarla mücadeleye girişen shaolin rahipleri ve yeteneğini ilk defa sınama fırsatı bulan iki esas oğlandan birini oynayan beyazlar içindeki Damian Lau ile açılıyor. Fotoğrafta hocasının dövüşmesine izin vermesinin heyecanıyla geri geri uçarak kapıdan fırlamak üzere olan Lau'yu görüyoruz. Bir kısmını haşat ettiği ninjaların,bir kısmının da kendi kendilerini haşat ettiklerini gören beyazlar içindeki Lau, bana kalırsa az da olsa japonlara karşı hayranlık beslemektedir. İşte Shaolin tapınağının bağrından kopup gelen kız güzeli,beyazlar içinde Lau, dövüş sanatlarında Çin'in üstünlüğünü ispatlamak için seçilirken,aynı olay için japonya'dan seçilen kişi ise samuray çocuklarından birinin arkadaşından yediği dayağı geri iade etmesi için ona taktik vermesi ile çocuklarla da arasının iyi olduğunu anladığımız Hashimoto rolündeki Chu'dur. Bir Çinliye samuray elbisesi bu kadar yakışır mı a dostlar! Bu zamana kadar seyrettiğim filmler içerisinde bir japonu en iyi canlandıran çinliyi Chu seçiyorum. Filmin bu açıdan tek bir falsosu var o da Chu'nun bir sahnede içerisinden çıktığı yapının kapısının sürme değil de dışa açılan cinsinden olması ki aslında affedilecek gibi değil. Ama kara kaşının hatrına bu seferlik affedelim (yandaki fotoda görüldüğü üzere). İşte bu iki delikanlı cengaver düelloyu gerçekleştirecekleri mekana doğru yola çıkmadan az evvel sevdicekleriyle vedalaşırlar. Kız güzeli,beyazlar içindeki Lau, kendisini Shaolin tapınağına bırakan sarhoş ustası ve onun geveze papağanıyla vedalaşırken, Lau'nun ustasını papağana emanet etmesi de seyirciyi duygulandırır. Bu arada Japon düellocu, Chu(biz de Hashimoto diyelim bu andan itibaren) da generalinden samuray kılıcını almış, az önce de belirttiğim gibi kapıyı dışarı doğru açarak yolculuğuna başlammıştır. Herşey böyle güzel ve temiz olsa ah seyirci ben de istemez miyin sanırsın. Ama dur! Hashimoto generalin huzurundan ayrılır ayrılmaz yılanın başı rolündeki japon rahibi generalin huzurunda görmemizle olay örgüsünü az buçuk çözmemiz bir olur. Ama ayrıntıya girmeyelim. İşte bu japon rahip de Hashimoto'yu hem kollamak,hem takip etmek hem de bulduğu her fırsatta düelloda galip gelmek adına ninjaları vasıtasıyla türlü oyunlar düzenler. Bir bakıma japon rahip emir kuludur. Çok üstüne gitmemek lazım. Şimdi bu arkadaşlar yola çıktı ama nereye gidiyorlar? Yüzyıllardır düellonun gerçekleştiği dövüş okuluna elbette ki. Yolda bizi güzel bir "unsur" karşılar.Bizim ilk bakışta ne güzel bir kadın diyeceğimiz bu mahlukatın bir kaç sahne sonra erkek olarak lanse edilmesi ayrı bir tartışma konusu oluşturur heyhat ama burada sadece sahne verilmekle yetinilecektir. Yüzündeki on kat boyaya rağmen erkek olduğunu iddia eden bu hanım kızımız dövüş okulu ustasının kızıdır ve onun da amacı japon düellocu Hashimoto'ya meydan okuyarak babasının okulunun saygınlığını geri kazanmasını sağlamaktır. Ama maço erkek olduğunu bu sahneyle anladığımız Hashimoto bir kaç hamleyle kızı yenilgiye uğrattıktan sonra "ben kadınlarla dövüşmem" diyerek onu kaale almadığını gösterir. İyi ki dövüşmedi.Dövüşse halimiz nic' olurdu sayın seyirci? Neyse efenim çene iyi çalışıyor bu akşam malum,biraz hızlandırayım konuyu bari. İki düellocumuz dere tepe düz gittikten sonra dövüş okuluna varırlar. Burada kendilerini derenin ortasında oturduğu yere gelmelerini söyleyerek yeteneklerini sınayan dövüş okulu hocasının da takdirini kazanırlar. Sahneyi hep beraber inceleyelim isterseniz:


Filmin bundan sonrasında duygu yüklü sahnelere şahit oluyoruz. Elinde büyüttüğü kız güzeli,beyazlar içindeki Lau'yu düelloda yalnız komak istemeyen Shaolin rahibi, dev ninja tarafından takibe alınır. Aslında dev değil de birkaç parçalı olduğunu güneşe bakarak anladığımız bu arkadaş parçalanıp, ninjalardan biri kendini cıscıbıl soyar.Bu arada rahibin "tööbe tööbe" diye kafasını öte yana çevirmesini fırsat bilip,onu oracıkta ağıyla yakalayıverir. (Yanda sırasıyla devi ve parçalanışını görüyoruz). Bu fantastik sahneden sonra kendine uzun süre gelemeyeceğine bahse girerim. Devam edelim...Bu ağ olayından sonra anlarız ki düelloyu sabote etmek isteyen yalnızca japonlar değildir. Ortada daha vahim,kendine göre haklı bile sayılabilecek bir şahıs daha bulunmaktadır. İfşa etmekle etmemek arasında bocalıyorum. Edelim be ettik edeceğimiz kadar zaten.


Dövüş okulu bu arada sürekli sabote edilir kız güzeli,beyazlar içindeki Lau'yu ortadan kaldırmak için. Ama kız güzeli,beyazlar içindeki Lau göründüğü kadar saf değildir. Bu arada Japon rahibin planlarının farkına varan Hashimoto da adil bir düello yapmak istemekte o yüzden, ninjalar tarafındna yapılan her saldırıda,rakibi Lau'ya zarar gelmemesi için, rahibin karşısına dikilmektedir. Bu kadar yüce,bu kadar cesur da olunmaz ki!
Günlerden bir gün, kız güzeli,beyazlar içindeki Lau, dövüş okulunun sabote edildiğini görerek hemen içeri dalar. Bir de ne görsün? Hocanın bacakları dizlerinden kesilmiş oracığa yığılmış durmaz mı? Hoca, "beni değil kızımı kurtar" demeye kalmaz ki hareket eden-kızgüzelibeyazlariçindekiLau-zeminde açılan kapaktan aşağıya,ağın içerisine düşer.TATAAAM! Kader ağlarını ninjalar vasıtasıyla örmüş, içine düştüğü mahzende kendi hocası da olmak üzere bir sürü kişiyi görmüştür. Burda o ünlü kahkayı duyarız. Dövüş okulu hocası aslında saldırıya uğramamıştır.Zira o doğuştan topaldır. Ama kızgüzelibeyazlariçindekiLau'yu aldatmayı başarmıştır. Okulunun şanını geri alabilmesi için düelloyu kendisinin yapmasını istemektedir. Şerefsiz babanın şerefli kızı-oğlu?kızı?-herneyse- babasınız bu hainliği karşısında doğruluk ve adaletten yana gelecek be kızgüzelibeyazlariçindeki Lau'yu kurtaracaktır. Bu arada doğruluk ve adalet adına savaşan tek işi o değildir elbette. Hashimoto'nun da canına tak etmiş japon rahibi benzetmeye gitmiştir. İyilik gene kazanır dostlar.Ama her zamanki gibi zor yoldan. Bütün kötüler hakettiklerini bulduktan sonraki son sahne beni ağlatmış bulunmaktadır. Beyazlar içindeki Lau, Gandalf'ın aksine, artık saflığını kaybederek olgunlaşmış ve grilere bürünmüştür. Giydiği kimonoyu kıskandığım Hashimoto da buğulu gözlerle "hadi yapmıyor muyuz düello" diyerek kızgüzeligrileriçindekiLau'ya döner. Shaolin tapınağında yetişmesine bağladığım bir olgunlukla bu düellonun hiçbir anlamı kalmadığını söyleyen kızgüzeligrileriçindekiLau, Hashimoto'nun yaptığı hiç takdir etmediğim "adice" bir davranış neticesinde dövüşü başlatır.
Filmin müziği de konu kadar duygulandırıcı. Aradım taradım ama kimdir nedir müziği yapan bulamadım. İşte böyle bir filmin daha sonuna geldik...

CORTO MALTESE DVD




Tuttum tuttum kendimi.Ama buraya kadarmış.Haydi hayırlı uğurlu olsun Corto Maltese DVD koleksiyonu.
"Kıymetlimisss" diyerek DVD'yi anlatmaya başlıyorum. Koleksiyon 6 dvd'den oluşuyor. Her dvd bir hikayeye ayrılmış. Ve yine her dvd'nin içinde sahne seçenekleri ve fotoğraf galerisi bulunuyor. Dvd'nin en büyük eksiği dil seçeneği. Dil italyanca. Sadece bir dvd altyazılı ama o da italyanca. Ana başlık altında dvd'ler:


1.Bir tuz denizi şarkısı
İtalyanca altyazı seçeneği mevcut. Ekstrada yönetmen Pascal Morelli ile yapılmış yalaşık 10 dakikalık söyleşi var.
2. Semerkand'daki altın yaldızlı ev
Altyazı seçeneği yok. Ekstrada senarist Thierry Thomas ile yapılmış 3,5 dakikalık söyleşi yer alıyor.
3.Oğlak burcu altında
Altyazı seçeneği yok. Ekstrada yapımcı Robert Rea ve sanat yönetmeni Sophie Glass ile yapılmış ayrı ayrı söyleşiler var.
4.Etiyopyalılar
Altyazı seçeneği yok. Ekstra yok. Son darbe,Başka Romeolar başka Jülyetler ve Leopardi bölümlerinden oluşmakta.
5. Kafalar ve mantarlar
Altyazı seçeneği yok.Ekstra yok. Kafalar ve mantarlar, Muz cumhuriyeti ve Arp ve nitrogliserin için O minör konçerto bölümlerinden oluşmakta.

6. Altın bayrak altında(bu bölümün türkçe çevirisinde nasıl adlandırıldığını hatırlamıyorum)
Altyazı yok. Ekstra yok.

Nİ-ÇİN? İKİ ÇİN ANLAMINDA JAPONCA TÜKÇE BİR SÖZCÜKTÜR!

Yazıya "Nayır,nolamaz" diye başlamakta faide görüyorum.Zira uzun zamandır kendimi sakındığım bir şey yapmış bulunuyorum; çin dizisi seyretmeye başladım! "Japon dizileri zaten yetiyor ve artıyor ama çin dizisi de ne ola" diye soruyorum kendi kendime. Ama artık çok geç ,başladım bir kere. Tanıtalım o halde,elden gelmez başka şey;
RETURN OF THE CONDOR HEROES ismiciği.

Jin Yong adlı yazarın kitabının bir bölümünden uyarlanma 2006 yapımı, 13.yy'da geçen, 41 bölümlük bir dizi. Bu benim ilk çin dizim olduğundan dolayı çin dizileri hakkında çok şey bilmiyorum. Hep beraber öğreneceğiz. Mesela Japon dizilerindeki format çin dizilerinde de var mı vs gibi. O zaman önce azıcık japon dizilerine değinelim. Günümüzün bağrından kopup gelen bir olaya odaklanmış bir japon dizisi ortalama 10-12 bölüm sürer. 14 bölüme kadar uzayanı da yok değildir. Jidai Geki dediğimiz kostümlü dönem dizileri ise ortalama 40 bölümden oluşmaktadır. Onca dizi seyrettim japon,şimdiye kadar türk dizileri gibi yayından zart diye kaldırılanı görmedim. Dizi tutmasa bile bitirilene kadar devam ettiriliyor. Var mı böylesi bir tutarlılık hayatta sorarım size? Şu ana kadar seyrettiğim japon dizilerine buraya yazmaya kalksam sığmayacağından dolayı asıl konumuz çin dizimize geri dönelim istiyorum.

Gölgelerin gücü adına, bana güç ver bu diziyi seyretmek için. 41 bölüm bu 1. Başrol oyuncularından Huang Xiao Ming- şu an 5. bölümdeyim ama-sempatiklikle antipatiklik arasında gidip geliyor bu da 2. Her an infaz edebilirim yani. Onun dışında dizinin tipi, karşı koyamayacağım WUXIA. Dolayısıyla "yok devenin nalı""oha"gibi nidalarla süper seyredilebilecek kıvamda. Şimdi bir pencereyi açsam;elbise kollarımı süze süze markete varsam,ordan döne döne sonra hafifçe yükselerek yeniden pencereden eve girsem hoş olmaz mıydı yani...

İTALYA'NIN KEDİLERİ NEREDE?



İstanbul'dan çıkan kedisever herkesin derdi aynı sanırım; gidilen yerde kedi bulmaya çalışıyoruz. Buraya gelmeden önce Fatih Külliyesi gibi kedi açısından Cihangir'e on basan bir yerde çalıştığım için hiç kedi görememek ben de bir travmaya yol açmış olsa gerek. Peki gerçekten yok mudur burda hiç "Felis Catus" (Az önce gözlüğümü taktığım için kendimi çok bilimsel bir havaya sokmuş bulunuyorum.Değme keyfime nolursun...). Şu Can-ova'ya geldiğimden beri şehir için de-sıkı dur-topu topu üç kedi gördüm. Hepiciği de sırım gibi,bir o kadar da vahşi idi. Asıl kedi cenneti nerde biliyor musunuz; kalelerde! Kedi bu boru mu?(Başladım gene boru demeye.Biri beni durdursun. Hem de şiddetle). Milano'da Sforzesco Kalesinin hendeği içerisinde, o da nesi ben diyeyim 3,siz deyin 5 adet kedi vardı. Bu kadarına da şükür.
Not: Yukarıdaki kedi Shingetsu-sama'nın yanılmıyorsam 3 no'lu kedisi Bıcır'dır. O değilse 1 no'lu kedi Misket'tir.Canımı yolda bulmadığım için daha fazla tahmin de bulunmak istemiyor ve iyi geceler diliyorum.
Bir de lütfen "de/da"ları ayıralım sevgili Türk genci!
Ahan da gitti bizim kulak;Bıcır 3 no'lu değil 2 no'lu kedi idi. Ama ver kulağımı geri hatırladım işte...
Öteki kulak da gitti sanırsam. Şeker kaç no'luydu? Ya anam bizde 1 tane yok sende niye bu kadar çok var ya öyy!

B.OLERACEA BOTRYTIS


Çaylak sebzeci bu nedir? Sen orda kebabları gübletirken ben burda sebzenin tarihini yazıyorum naber? Bu bir "B. oleracea Botrytis", Hulk'ın sivilceli hali , Romanesk brokoli veyahut senin
anlayacağın dille yeşil karnabahar. Tadı aynen karnabahar. Hiç bir değişiklik yok. Bunun bir de moru varmış ama ben görmedim burda. Yaa ben istemez miyim bir alinazik, 2 acılı adana, 3 lahmacun... Ama el mahkum bu yeşil şeyle"n" besleneceğim bir müddet...

28.12.08

İTALYAN DVD PİYASASI

Oturduğum yerde çok sevdiğim Bizim Godzilla'mız şarkısını söylediğimi-hem de hiddetle söylediğimi-farkeder farketmez, saman topu olmayı göze alarak kendimi dışarı attım. Amacım italyan DVD piyasasındaki Japon, varsa kung fu filmlerini bulmak. E malum; günlerden pazar heryer açık değil doğal olarak. Açık bulabildiğimiz media marketlerden anladığımız kadarıyla şöyle ufak bir değerlendirme yapalım dedik. Buyrun yapalım.

Önce işe Godzilla var mı diye bakmakla başladım.Zira iki yıl önce aldığım Godzilla vs. Gigan'a şöyle okkalı,orjinal dilinde kardeş arıyorum. Türkiye'de DVD piyasasına çıkan son Godzilla'lar orjinal dilde olmadığından dolayı almayı reddetmiştim(iyi mi yaptım bilmem. Cidden orjinal dilinde değil değil mi?Bilen var mı ya?). Kötü haber: Maalesef bırak japon versiyonunu,o salak amerikan versiyonu bile yoktu. Sonra direk Kung fu koleksiyonu var mı diye aramaya giriştim. Karate ya da Kung-fu koleksiyonu olduğuna %90 eminim. Hah işte varmış gördün mü! Ama çok zengin bir koleksiyon sayılmaz. Bir kere tabi ki Bruce Lee filmleri var.Sonra Shaw Biraderler'den "Shaolin'in iki şampiyonu", "İki kahraman", "Şiddetin sol eli", "Kan kardeşler", Shaolin'in 36 odası" (Türkçeye çevirince tuhaf geldi kulağıma) gibi 10-12 adet film var. Aa zengin işte be daha ne olsun?Benim de gözüm doymuyor.Ama tek kötü tarafı yine italyanca dublajlı olmaları...

Fiyatlardan da bahsedelim. Kung-fu koleksiyonu 9.90 euro. Makul sayılır. İçimde uktedir Barselona'da 1 euro'ya olduğu halde taşıma sorunundan dolayı hepsini alamadığım Kung-fu koleksiyonu filmleri. Giden arkadaş olursa lütfen haber versin.İstek yapacağım.

Uzak doğu filmlerine gelince. Çok çeşit yoktu benim baktığım yerde. Ama animeleri karıştırmıyorum. Ondan bol şey yok zati bu memlekette. Setler,kutular ne ararsan. Japonlardan tabi ki Kurosawa, Kitano ve Miike vardı.Bir iki kore filmi, yine bir iki tane de Ming-liang Tsai filmi mevcuttu. Şöyle bir iç geçirdim. Sonra filmler karışmış onları düzelttim. Hemen sonra Noel-yılbaşı vesilesi ile Cenova'nın tek pasajında açılmış kitap/DVD/plak vs pazarına attım kendimi (tüm gün kendimi atmmışım sanırsam). Kısa günün karı bir film değil ama Valerio Evangelisti ve Francesco Mattioli imzalı EYMERICH'IN ÖFKESİ adlı çizgiroman oldu.


*İlk kare üst: Kitap güçlendirir
alt : Ama böyle değil.
İkinci kare üst: Kitap düzeltir.
alt : Ama böyle değil" yazmaktadır. İkinci el, ağırlıklı kitap satılan meydandaki bir kitap standının üzerindeki yapışkan.

27.12.08

CENOVA'DA İKİ FİLM BİRDEN KUŞAĞI

Hazır başlamışken iki filmden daha söz etmek istiyorum: Biri yine Shaw Biraderler yapımı "Death Chamber", diğeri -5 üzerinden 5 yıldızı hakeden "Duel to Death".

İlk film Shaw Biraderler'in ünlü yönetmeni Cheh Chang tarafından yönetilmiş 1976 yapımı, Qing hanedanı tarafından shaolin kungfu'sunun yasaklanması dolayısıyla gelecek nesillere nasıl ulaşacağının yollarını arayan Shaolin Tapınağı'nı anlatıyor. Shaolin Tapınağı'nı bir anlamda "ekmek kapısı" gören, Ming hanedanı mensubu gençler,günlerce tapınağın kapısı önünde aç susuz bekleşirken, Büyük Usta da bu durumu shaolin kungfu'sunun geleceği açısından yararlı hale getirmek için bu gençleri tapınağa kabul etmeye karar verir. Gençler tapınağa kabul edildikten hemen sonra görüntüde eften püften işlerde çalıştırılmaya başlanırlar.Mesela mutfakta ateş yakma gibi. Halbuki shaolin ustaları, herbir gencin kendine has özelliklerini ortaya çıkarmaları için, çoktan herşeyi hesaplamıştır. Filmin güzel tarafı, bir kitap misali, kungfunun kimi inceliklerini seyirciye de göstermesi.Mesela beş hayvan stili (aslında kaplan ve turna tekniklerine odaklanmış daha çok), kişinin bedenini güçlendirmesi için gerekli olan vücuda metal ağırlıklar bağlıyken hareket etmeye çalışma gibi. Ay durun vallahi yapıcam. Gidiyorum mutfağa şimdi yağ tenekelerini bağlamaya bacaklarıma. Hayy! Hmm evet... Sonuçta filmi ateşleyen nedir? Yine bir haindir! Evet yanlış duymadın. İçerden bir casus çoktan Qing hanedanıyla bağlantıyı kurmuş ve tapınağın sonunu getirmek için harekete geçmiştir. Ama yadsıdığı birşey vardır; Shaolin Kungfusunu çoktan öğrenen gençler. Filme 4,75 üzerinden izninizle 3,125 veriyorum. Bir kere ağır ilerliyor.İkincisi film sonunda açıklığa kavuşmamış birşey kaldı. Konu içerisinde yazmadığım için burda da açıklamama gerek yok sanırım. Velhasıl-ı kelam eğlence unsuru fazla olmayan ama kendine has bir senaryoya sahip bir film olması açısından kayda değer. Bir de yönetmen Cheh Chang iki önceki blogta söz ettiğim Five Element Ninjas'ın da yönetmeni.
Gelelim ikinci filme.Bu filmi yaklaşık iki ay önce seyrettim ama nedense yazmamışım.Halbuki dört dörtlük bir film. Yönetmen Ching Siu-Tung, daha önce yönetmen,senarist ya da aksiyon yönetmeni olarak bir çok filmini seyrettiğim bir isim. Mesela A Chinese Ghost Story, Dragon Inn, Shaolin Soccer, Hero, House of Flying Daggers, Curse of the Golden Flower ve de Dororo. Peki bu filmin güzelliği nerde? Aradan kısa da olsa zaman geçtiğinden kelli çok fazla ayrıntıya giremeyeceğim ama olay yine Çin ve Japonya arasındaki dövüş sanatlarında kim üstün konusuna odaklanıyor. Sevmemin birinci nedenlerinden biri nedir? Ninja'dır elbette. Bu iki milletin birer dövüşcüsü karşı karşıya gelecektir ama nerde o temiz,dürüst dövüşler allaasen. Yine itlik yine itlik. Ama itliğin nerden geleceği seyirciye çok yansıtılmaz bu filmde.Dolayısıyla süprizlere açık son derece sürükleyici bir film. Bir de müziğe dikkat. Bir kerecik olsun seyret diyorum.Vallahi pişman olmayacaksın yahu.
Boş işler bunlar...