Müze gezilerimize devam ediyoruz.Bugünkü müzemiz Galata Deniz Müzesi/
Galata Museo del Mare. Darsena limanında,16.yy'dan kalma bir yapı, Renzo Piano tarafından müzeye dönüştürülmüş. Aslında Cenova'nın tüm kıyı şeridi Renzo Piano'nun elinden geçmiş diyebiliriz. Zaten Deniz Müzesi'nin giriş katının bir bölümü bu dönüşüm/yenileme projesine adanmış. Bu arada Piano'nun elinden çıkmış, dev gibi bir eskiz defteri de ziyaretçiyi bekliyor.
Galata Museo del Mare. Darsena limanında,16.yy'dan kalma bir yapı, Renzo Piano tarafından müzeye dönüştürülmüş. Aslında Cenova'nın tüm kıyı şeridi Renzo Piano'nun elinden geçmiş diyebiliriz. Zaten Deniz Müzesi'nin giriş katının bir bölümü bu dönüşüm/yenileme projesine adanmış. Bu arada Piano'nun elinden çıkmış, dev gibi bir eskiz defteri de ziyaretçiyi bekliyor.
Müzenin giriş katı doğma büyüme Cenovalı olduğu iddia edilen Colombo'ya adanmış. İnanırım. Hele geçen film festivalinde seyrettiğim Kristof Kolomb'un Gizemi adlı belgeselden sonra daha da inanasım geldi diyebilirim. Zira belgeselde Kolomb'un Portekizli olduğunu iddia eden sevgili araştırmacı bana kalırsa hiçbir şeyi araştırmamış, tüm iddiasını Kolomb'un kırk yıl uğraşsam hatırlayamayacağım uzunluktaki soyadı üzerine kurmuştu. Hatta belgesel ben de öyle bir izlenim bırakmış ki her 5 dakika da bir adamın Kolomb'un soyadını söylediğini dahi iddia edecek kıvamdayım. Müzede bu konuya değinen küçük bir bilgilendirme panosu vardı ama ben ordan da bişey anlamadım. Kolomb'un ölmeden önce tüm mirasını oğluna bırakması ile milliyetinin ne bağlantısı var anlayamadım. Birşey kaçırmışımdır kesin. Herneyse...
Geldik Cenova'nın gemilerine;sırasıyla Pinta,Santa Maria ve Nina.Benim akıl gitti tabii anında. Bir ara kendime geldim o da ne? Karşımda bir Türk köle! 15.-16. yy'da en iyi köleler müslümanlardan tutuluyor. Özellikle Kuzey Afrika'dan. Türklerin cüsselerine rağmen güçsüz kürekçiler oldukları da not düşülmüş(Bence tembel rolü yapmışlardır). Bir de müslüman köleler, düşük ölüm oranına sahip oldukları için de gözdeler. Kimisinin 70 yıl yaşadığı söyleniyor. Efsane olmuş köleler var yani. Bu arada zırh,mırh,top bölümüne geldik. Çeşit çeşit boy boy.
Birinci kat haritacılara ayrılmış. 16.yy'dan 17.yy'ın sonuna, Abramo Ortelio'nun Theatrum Orbis Terrarum'undan Vincenzo Maria Coronelli'ye kadar önemli haritacılar ve eserleri yer alıyor. Müze Cenova'nın denizcilik tarihinde geçirdiği aşamaları gemi,harita,resim örnekleriyle çok güzel bir şekilde anlatmış. Haritacılar odasında ezan sesini de hint müziğine de duyabilirsiniz denizcilere saygı niteliğinde. Bu arada Cenova'ya özgü bir gemi çeşidi var, onu da es geçmeyelim: Galee (Tam türkçe karşılığı kadırga mıdır bilmem). Kelime kökü olarak yunanca kılıçbalığı anlamına gelen bu gemiler şeklen de kılıçbalığını andırıyor.
Müze içerisinde de iki adet yeniden inşa edilmiş gemi bulunmakta. Müzenin en ilgi çeken öğesi bu gemiler zaten. Çoluk çocukla gelmişseniz iyi etmişsiniz demektir. Yukarıdaki fotoğraflar sırasıyla; inşa edilmiş gemilerden biri; Eski yapının yenileme projesi neticesinde terasa çıkan cam-çelik konstrüksiyon rampa; Terastaki bilgilendirme "vizörü". Çerçeveden görülen panonun üzerinde de yazdığı gibi Palazzo Reale. Haritacılar bölümünden bir eser.
Müzeye girerken taktığım göz bandını,sakalımı, bandanamı, omzuma kondurduğum papağanı, elime geçirdiğim çengelimi, bacağıma sapladığım tahta sopayı, yani aklınıza gelebilecek her türlü korsan klişesini en üst kattaki La Merica sergisine girerken çıkarıyorum. Zira burada artık Amerika'ya göçün eşiğinde bir Cenova'lıyım. Elime alelacele pasaportum tutuşturuluyor ve gemiye bindiriliyorum. Gemideki yatakhanelerden, yemek salonundan,mektupların arasından geçip Amerika'ya varıyorum. Peşimde getirdiğim hastalık ordaki tek dostum. Eğer başarabilirsem hayatta kalmayı "Little Italy" beni bekliyor olacak. İşte 1900'lerin başında Cenova'dan Amerika'ya göçenlerin küçük bir panoraması. Kendime gelme vakti. Hava buz gibi,deli bir rüzgar var ama yine de güneşli. Ellerimi ceplerime yerleştiriyor, bir dahaki maceraya doğru yelken açıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder