25.8.11

HAMUR SHINCHAN


İşim gücüm olmasa, sabahtan oturup hamurdan ıvır zıvır yapsam. Hatta gerçek hamurla yapıp, sonra yesem. Hayat ne güzel bir yer olurdu. Shinchan Beyefendi, hamurda da çok yakışıklı...

24.8.11

FİŞ-LET

El insaf be kardeşim. Ne kadar cimriymişsiniz. O kadar para alıyorsunuz. Bari bilet namına afili bir tasarım yaptırsaydınız. Saklardık hiç olmazsa... a

20.8.11

PRENSES OLMAK İSTİYORUM


HoLiFaKiNgŞit! Terbiyem elvermediğinden ingilazca küfrettim sayın okurlar. Bu itirafı sizler gibi ben de beklemiyordum. Onun şoku içerisindeyim. Çöp sevgim, eski mahallelerin sokak aralarındaki sinekli bakkallarda derin araştırmalar yapmaya sevkediyor bedenimi. Bir biriktirme hastalığım olduğunu söyleyemem doğrusu. En azından koleksiyoner tanımındaki gibi düzenli bir biriktirme sevdam yok. Yalnız işte bu tip, kendimin bile tam olarak tanımlayamadığı "şey"leri bulmak, inanılmaz bir haz veriyor bana.

Benim hiç Barbie'm olmadı aĞbi, biliĞyor musun? Barbie'nin karşı grubundan bir Sindy hatırlıyorum ama, küçükken başta bebek olmak üzere hiçbir oyuncağa bir düşkünlüğüm olduğunu hatırlamıyorum. Sadece çok çok küçükken mavi bir tavşanım olduğunu, hatta onu bir ara şirinlerle karıştırdığımı hatırlıyorum. Tabii hiç oyuncağım yoktu demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Sadece öyle aman aman şuyum olsun buyum olsun dememişimdir (Emin olsam bir de...). Ben oyunlarda kimsenin istemeyeceği rolleri üstlenmeyi seven, ortada biri kırık iki bebek varsa kırık olanla oynamayı tercih eden, bu uğurda inat bile edebilecek kadar "uyuz" bir çocuktum, itiraf ediyorum. Sağlam bir bebekle oynanacak oyunların kısıtlı olduğunu farketmişim demek ki! Halbusu kırık bir bebekle gerçeküstü oyunlar oynanabilir, öyle değil mi? Değil mi?..

Mint miydi minti miydi? Ondan çıkan Bülent Ersoy, Zeki Müren resimlerini görmüş kadar sevindim Sally Surrrprise'ı görünce. Hem oyuncaklı hem koleksiyonlu hem de etiketli bir sakız, daha ne olsun? Lâkin sakızı çiğnemeye korktum doğrusu. Zehirlenirim mehirlenirim, neme lazım. Yani hem nostaljik duygusallık hem de burjuvazik iğrenti. Çelişik çekilişle bir okuruma armağan ediyorum...

1.8.11

ŞİDDETE UYUMLU ŞEHİR?!

Bugün öğle tatilinde Ramazan-free lokantada gazeteleri karıştırırken Sabah'ta bir noktasıyla ilginç bir haber okudum. Türkiye'de 12 kent, kadın dostu kent olarak ilan edilmiş. Son günlerde büyük bir ivme kazanmış kadın cinayetlerini aza indirgemek adına, kadınlar için kentlerde bir takım "kolaylıklar" öngören projede, toplu taşıma duraklarında 155 polis imdat numarasını arayabilecekleri telefonlar eklemek, parklarda yeterince ışıklandırma sağlamak, otoparklarda girişe yakın yerlerin kadın ayrılması vb. gibi maddeler var. Habire doğurarak nüfusu arttırmaya yöneltilen halkın bu noktadan sonra "iyileştirilmesi" mümkün olmadığından gayrı böylesi hareketlere başvurmak bir yerde iyidir. Bazı durumlar için gayet yararlı olacağına inandığım projede aklıma takılan en önemli nokta şu maddeyle alakalı; 
  • Kentlerde çıkmaz sokak ve aşırı kıvrımlı yollar bulunmayacak.
Kent denilen birim, bir şehrin ilk kurulduğu alan olması sebebiyle, eskiliğine binaen oldukça dar ve kıvrımlı yollara sahip olabilir. Özellikle tarihi kentlerde böylesi bir dokuyu ortadan kaldırmak, kentin kimliğini ortadan kaldırmak olacaktır. Bu madde ile amaçlanan şey ne kadar iyi niyetli olursa olsun, gerçeğe dönüştüğünde başka bir faciaya sebebiyet vereceği de açık. Hiçbir şeyi kökten iyileştiremeyen bir milletin evladı olarak merak ve hayret içerisindeyim. Yüzeysel hareketlerle devam ettiğimiz müddetçe, daha çok kadına şiddet ve cinayet haberi almaya devam edeceğiz gibi görünüyor. 
Boş işler bunlar...