Biraz özüme,pardon japonlara döneyim dedim. Dvd piyasasında dolaştıklarını gördüğüm bu iki filmi, hemencecik alıp, seyrediverdim.
Sağolsun okumaya tenezzül edenime not: Kung fu filmleri hariç artık kısa yazacağım merak etme (Sözümde durabilirsem elbette! Eee...Şimdiye kadar sözümde durduğuma şahit olan var mıydı acebe?)
Sağolsun okumaya tenezzül edenime not: Kung fu filmleri hariç artık kısa yazacağım merak etme (Sözümde durabilirsem elbette! Eee...Şimdiye kadar sözümde durduğuma şahit olan var mıydı acebe?)
1. Nightmare Detective (2006) (Akumu Tantei)
Shinya Tsukamoto, bu filmde de her zamanki gibi hem yönetmen, hem oyuncu, hem senarist olarak, kısacası “Helal” dedirtecek kıvamda, bir filmde ne kadar teknik aşama varsa birçoğunda karşımıza çıkıyor. Konusunu, “Rahat batıyor bana bu hayatta” diyerek intihar yolunu seçmiş insanların, eylemi gerçekleştirmek için duygusal destek alma amaçlı, internetten buldukları “0” adlı kişiyi cep telefonları ile arayıp, intihar yerine cinayete kurban gitmeleri oluşturuyor. Başlarda cismini göremediğimiz “0”, filmin ilerleyen dakikalarında Shinya Tsukamoto olarak vücud buluyor (Kızma hemen, hiçbir şeyi açık edip, bozmadım. Zira filmin başından itibaren Tsukamoto’yu göremeyince, ister istemez kesin katil rolünde diyorsun). İlk cinayetin ardından olay mahalline gelen polisler, olayın intihar olduğunu kabul etseler de içlerinden yalnız biri, göreve yeni atanan ve daha önce cinayet bürosunda hiç çalışmamış kadın dedektif (Hitomi), bazı delilleri ve cep telefonundaki numarayı göz önüne alarak olayın cinayet olabileceğinden şüpheleniyor. İkinci bir cinayet-intihar vakası vuku bulurken, olaya şahit olan kurbanın karısı, eşinin uyku esnasında kendini doğradığını söyleyince (Biz de bizzat şahit oluyoruz bu duruma) olayı çözmek için cinayet bürosu dedektifleri , soruşturmayı mantıki ve ruhsal olmak üzere iki yönden yürütmeye karar veriyorlar. İşte bu esnada insanların rüyalarına/bilinçaltına girerek, onlara bir anlamda yardım etmeye çalışan, yalnız bu iş esnasında müthiş acılar çektiğine şahit olduğumuz Ryuhei Matsuda’nın canlandırdığı “nightmare detective” karakterimiz de öyküye ortak oluyor. Film ilerlerken dedektiflerimiz hem katile hem de kendi gerçekliklerine daha çok yaklaşıyorlar.
Tetsuo’dan sonra ne yapsa normal olarak kabul edilebilecek yönetmenimiz Tsukamoto’dan zaman zaman dalgalanan sularda seyreden ortalama bir film seyrettik. Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama sanki filme, hafif hafif komedi unsurları da eklenmek istenmiş ama film istememiş. Özellikle hep acıların çocuğu durumunda gördüğümüz Nightmare Detective Matsuda’nın bulunduğu sahnelerde dudağımın sağ ucu haififten yukarı doğru hareket etmeye başladıysa da eski yerine dönmesi de bir oldu. Bu türün vantilatörü olmadığım için filmin bir de 2008 tarihli ikincisi olduğunu belirtip diğer filme geçiyorum (Akumu Tantei 2 / Nightmare Detective 2).
Not: Dvd’de Shinya Tsukamoto ile yapılmış kısa bir söyleşi de var. Yalnız ilk 4,5 dakika italyan eleştirmen durmaksızın konuşup, Tsukamoto’ya doğru dürüst söz vermediğinden, “Seni mi dinlicem be kerkenez –çok afedersiniz- “ diyerek seyretmeyi kestim. Ben de ayıp yaptım biraz ama...
http://www.midnighteye.com/reviews/nightmare-detective.shtml
Shinya Tsukamoto, bu filmde de her zamanki gibi hem yönetmen, hem oyuncu, hem senarist olarak, kısacası “Helal” dedirtecek kıvamda, bir filmde ne kadar teknik aşama varsa birçoğunda karşımıza çıkıyor. Konusunu, “Rahat batıyor bana bu hayatta” diyerek intihar yolunu seçmiş insanların, eylemi gerçekleştirmek için duygusal destek alma amaçlı, internetten buldukları “0” adlı kişiyi cep telefonları ile arayıp, intihar yerine cinayete kurban gitmeleri oluşturuyor. Başlarda cismini göremediğimiz “0”, filmin ilerleyen dakikalarında Shinya Tsukamoto olarak vücud buluyor (Kızma hemen, hiçbir şeyi açık edip, bozmadım. Zira filmin başından itibaren Tsukamoto’yu göremeyince, ister istemez kesin katil rolünde diyorsun). İlk cinayetin ardından olay mahalline gelen polisler, olayın intihar olduğunu kabul etseler de içlerinden yalnız biri, göreve yeni atanan ve daha önce cinayet bürosunda hiç çalışmamış kadın dedektif (Hitomi), bazı delilleri ve cep telefonundaki numarayı göz önüne alarak olayın cinayet olabileceğinden şüpheleniyor. İkinci bir cinayet-intihar vakası vuku bulurken, olaya şahit olan kurbanın karısı, eşinin uyku esnasında kendini doğradığını söyleyince (Biz de bizzat şahit oluyoruz bu duruma) olayı çözmek için cinayet bürosu dedektifleri , soruşturmayı mantıki ve ruhsal olmak üzere iki yönden yürütmeye karar veriyorlar. İşte bu esnada insanların rüyalarına/bilinçaltına girerek, onlara bir anlamda yardım etmeye çalışan, yalnız bu iş esnasında müthiş acılar çektiğine şahit olduğumuz Ryuhei Matsuda’nın canlandırdığı “nightmare detective” karakterimiz de öyküye ortak oluyor. Film ilerlerken dedektiflerimiz hem katile hem de kendi gerçekliklerine daha çok yaklaşıyorlar.
Tetsuo’dan sonra ne yapsa normal olarak kabul edilebilecek yönetmenimiz Tsukamoto’dan zaman zaman dalgalanan sularda seyreden ortalama bir film seyrettik. Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama sanki filme, hafif hafif komedi unsurları da eklenmek istenmiş ama film istememiş. Özellikle hep acıların çocuğu durumunda gördüğümüz Nightmare Detective Matsuda’nın bulunduğu sahnelerde dudağımın sağ ucu haififten yukarı doğru hareket etmeye başladıysa da eski yerine dönmesi de bir oldu. Bu türün vantilatörü olmadığım için filmin bir de 2008 tarihli ikincisi olduğunu belirtip diğer filme geçiyorum (Akumu Tantei 2 / Nightmare Detective 2).
Not: Dvd’de Shinya Tsukamoto ile yapılmış kısa bir söyleşi de var. Yalnız ilk 4,5 dakika italyan eleştirmen durmaksızın konuşup, Tsukamoto’ya doğru dürüst söz vermediğinden, “Seni mi dinlicem be kerkenez –çok afedersiniz- “ diyerek seyretmeyi kestim. Ben de ayıp yaptım biraz ama...
http://www.midnighteye.com/reviews/nightmare-detective.shtml
2. Marebito (2004)
Shinya Tsukamoto’yu bu defa yalnızca oyuncu olarak gördüğümüz, son dönem japon korku sinemasının en önemli yönetmenlerinden Takashi Shimizu imzalı Marebito, imdb’de yazan bir bilgiye göre, Ju On-Grudge’ın japon ve amerikan versiyonları arasında sekiz gün içinde çekilmiş bir film. Konu, Chiaki Konaka ’nın romanından, yine Konaka tarafından senaryolaştırılmış. Chiaki Konaka’yı acayip bilimkurgu animesi Serial Experiments Lain ve Astroboy’un 2003 yılı çevrimlerinden hatırlayabiliriz (Kyuuketsuki Miyu / Vampire Princess Miyu’nun 20 numaralı bölümünün de senaristiymiş kendisi). Senaryonun bu adama ait olması, M.C. Escher ’den, Richard Shaver ve Kasper Hauser ’e kadar uzanan çerçevesiz bir resimde dolaşmamızın ana sebebidir yanılmıyorsam. Ölüm anındaki korkunun ne menem birşey olduğu konusunda kafayı bozmuş, dana büyüklüğündeki kamerasını elinden hiç düşürmeyen Masuoka (Shinya Tsukamoto), günlerden birgün metro istasyonunda intihara kalkışan bir adamın, eylemi gerçekleştirişini saniye saniye görüntüler. Herşeyin bu görüntüleri evde tekrar tekrar izlemesiyle başladığı hikayemizde, Masuoka yeniden olay mahalli, metro istasyonuna gider. İstasyonda aşağılara doğru indikçe şehrin altında bitmek bilmeyen tüneller olduğunu keşfeder. Bu esnada karşısına, daha dün intihar etmiş adam dikilir. Korkma canım, bu bildiğimiz Shimizu filmlerinden biri değil. Onun için bu filmde korku başka bir boyutta yer alıyor (Ya da akrep ve günercin hariç, birşeyden korkmayan bendenizin odunluğuna verebilirsiniz. Halbusu yap bakalım dev akrepler filmi bak nasıl krize giriyorum. Hoş yapmışlar böyle bir film. Aman benden uzak dursun da!) Adamla felsefik bir geyik çevirdikten sonra (Richar Shaver okuyunuz), Masuoka yeraltında daha da ilerleyerek bir mağaranın içinde cıbıldak bir kadın (Tomomi Miyashita) bulur. Konuşmayan, hareketlerine bakılcak olursa tam da evrilememiş bu kadını Kasper Hauser ile özdeşleştirerek evine götürür ve adını “F” koyar. Bir müddet sonra hiçbir şey yemeyen, hatta su bile içmeyen vampir dişli kadının aslında kanla beslendiğinin farkına vararak, onu beslemek için Little Shop of Horrors misali cinayet işlemeye başlayacaktır. En baştan beri Masuoka’nın düşüncelerini her daim dillendirerek bize anlatması vesilesiyle yer yer belgesel tadı veren film, bir süreliğine kanlı bir hal alıyor. Lakin gerçek hayatla zaten çok ince olan bağını yeraltına inerken tamamen koparıp, kamerasının vizöründen gördüğü hayata geçiş yapan Masuoka’nın sonu nereye varacaktır işte bu noktada sözü filme bırakmakta faide var. (Zira çok karışık, böyle bile yavan kalmışken anlatamiciğim.)
Not: Alttaki son iki resim filmin sırayla Amerikan ve Çin dvd'lerinin kapaklarıdır! İtalyan dvd kapağında ise her ne kadar göğüsleri sansürlense de 'çağdaş' vampir kadın, filmdeki gibi çıplaktır. Shinya Tsukamoto’yu bu defa yalnızca oyuncu olarak gördüğümüz, son dönem japon korku sinemasının en önemli yönetmenlerinden Takashi Shimizu imzalı Marebito, imdb’de yazan bir bilgiye göre, Ju On-Grudge’ın japon ve amerikan versiyonları arasında sekiz gün içinde çekilmiş bir film. Konu, Chiaki Konaka ’nın romanından, yine Konaka tarafından senaryolaştırılmış. Chiaki Konaka’yı acayip bilimkurgu animesi Serial Experiments Lain ve Astroboy’un 2003 yılı çevrimlerinden hatırlayabiliriz (Kyuuketsuki Miyu / Vampire Princess Miyu’nun 20 numaralı bölümünün de senaristiymiş kendisi). Senaryonun bu adama ait olması, M.C. Escher ’den, Richard Shaver ve Kasper Hauser ’e kadar uzanan çerçevesiz bir resimde dolaşmamızın ana sebebidir yanılmıyorsam. Ölüm anındaki korkunun ne menem birşey olduğu konusunda kafayı bozmuş, dana büyüklüğündeki kamerasını elinden hiç düşürmeyen Masuoka (Shinya Tsukamoto), günlerden birgün metro istasyonunda intihara kalkışan bir adamın, eylemi gerçekleştirişini saniye saniye görüntüler. Herşeyin bu görüntüleri evde tekrar tekrar izlemesiyle başladığı hikayemizde, Masuoka yeniden olay mahalli, metro istasyonuna gider. İstasyonda aşağılara doğru indikçe şehrin altında bitmek bilmeyen tüneller olduğunu keşfeder. Bu esnada karşısına, daha dün intihar etmiş adam dikilir. Korkma canım, bu bildiğimiz Shimizu filmlerinden biri değil. Onun için bu filmde korku başka bir boyutta yer alıyor (Ya da akrep ve günercin hariç, birşeyden korkmayan bendenizin odunluğuna verebilirsiniz. Halbusu yap bakalım dev akrepler filmi bak nasıl krize giriyorum. Hoş yapmışlar böyle bir film. Aman benden uzak dursun da!) Adamla felsefik bir geyik çevirdikten sonra (Richar Shaver okuyunuz), Masuoka yeraltında daha da ilerleyerek bir mağaranın içinde cıbıldak bir kadın (Tomomi Miyashita) bulur. Konuşmayan, hareketlerine bakılcak olursa tam da evrilememiş bu kadını Kasper Hauser ile özdeşleştirerek evine götürür ve adını “F” koyar. Bir müddet sonra hiçbir şey yemeyen, hatta su bile içmeyen vampir dişli kadının aslında kanla beslendiğinin farkına vararak, onu beslemek için Little Shop of Horrors misali cinayet işlemeye başlayacaktır. En baştan beri Masuoka’nın düşüncelerini her daim dillendirerek bize anlatması vesilesiyle yer yer belgesel tadı veren film, bir süreliğine kanlı bir hal alıyor. Lakin gerçek hayatla zaten çok ince olan bağını yeraltına inerken tamamen koparıp, kamerasının vizöründen gördüğü hayata geçiş yapan Masuoka’nın sonu nereye varacaktır işte bu noktada sözü filme bırakmakta faide var. (Zira çok karışık, böyle bile yavan kalmışken anlatamiciğim.)
6 yorum:
Shimizu filmi izlemeyeli uzun zaman oldu yada uzayan film listesinde ne zaman izlediğimi unuttum... Marebito'yu bende edineyim bari. Senaristte yabancı değilmiş :)
İzleyin izletin! Zaten sürekli öyle yapıyorsunuz gibi bi izlenim edindim ben Gaddesu-Sama'dan ya:) Bu arada sizin bloğu okudukça "Hay bi de kore dizilerine mi bulaşacağız şimdi ya!" diyorum kendi kendime. Kan mı çekiyor nedir:)
Eğer K-Dramalara bulaşmamışsanız hiç bulaşmayın diyorum. :p sonunda müptelası oluyorsunuz. Diğer dizilerden çok farklı bir havası var... Etkiliyor, bağlıyor...
Başlayın derim ben. Bela alın başınıza :D
O "bela" Japon dizileri vasıtasıyla başımda var ya onun için temkinli hareket ediyorum zaten:) Bi zamanımı ayarlayayım seçeceğim bir dizi sanırım. Sizden de alacağım öneri tür olarak! :)
k-drama konusunda her türlü emrinize amadeyim efendim :)
O halde teşekkür ettim şimdiden ^_^
Yorum Gönder