10.4.09

FİLM FESTİVALİNDE İLK HAFTA İÇİ BİTERKEN...

Yoksa hayallerim gerçek mi oluyordu? Koskoca film festivali bir kung fu filmini programına mı almıştı? Beyaz perdede bir kung fu filmi seyretme olanağını yakalayabilecek miydim bu defa? Baksana adında basbayağı “Shaolin” geçen bir film, programda bana göz kırpıyordu.
Dur bir dakika! Meğerse film değil ‘Ntv Belgesel Kuşağı’ içerisinde yer alan bir belgeselmiş. Olsun, hiç yoktan iyidir. Kaldı ki bu türün belgesellerini izlemek bile başlı başına bir zevk. İşte, açılışı “Gerçek Shaolin” ile yaptığım 28. Uluslarası Film Festivali’nde, bu yıl tüm izleyeceğim filmlere, bir yıl aradan sonra çok sevgili arkadaşım Shingetsu- Sama (daha samimiyet için Shingetsu-badesu) bana eşlik ediyor. Hem de kendisi yalnızca fiziki olarak değil aynı zamanda yıllardır bıkmadan usanmadan tekrar ettiği şikayetleriyle de bloğumu zenginleştiriyor. Filmlerin tümünü bizzat kendim seçip “Shingetsu’m, Karagözüm, çingenem, var mıdır özel olarak seyretmek istediğin başka film?” soruma çok sağolsun(!) “Ay bilmem ki, ne seçsem!” cevabını vererek beni bu yıl biraz şaşırttı doğrusu. Aslında boş gezen ve onun kalfası olarak tüm hafta içine, handiyse eksiksiz hergüne film sıkıştırdığım için garibim ne yapsın? Birşey diyemedi tabii. Ben de uzakdoğu filmleri haricinde odun değilim, kendisinin sevebileceği filmleri çoktan işaretlemiş, şurda iki artiz kelam edip, bugün suratıma su fırlatır gibi yapmak suretiyle ikide bir tekrarladığı terbiyesiz hareketiyle gıcığıma gıcık kaptırmış biri olarak intikamımı kendisinden alayım diye böyle yazmış idim. Varsa itirazın, yorum kısmısı orda. Orda öt bakalım.
Filme gelecek olursak, ikisi yerli ikisi yabancı olmak üzere üç genç ve bir çocuğun, yerlilerin yoksulluk nedeniyle biraz da olsa zorunluluktan, yabancıların ise biraz özenti biraz da meraktan kung fu öğrenmek üzere geçtikleri yolları anlatan, bunu yaparken beş parmağın beşi bir değil diyerek, her insanın aslında birbirinden ne kadar farklı olduğunu bir kere daha algılamamı sağlamış, sağlam bir belgesel. Artık klasik kung fu’nun yerini, gösteri sanatı wushu’ya bıraktığını, Jet Li’nin 1982 tarihli Shaolin Tapınağı filminden etkilenerek (bazı görüntüler de kullanılmış belgeselde) klasik kung fu öğrenmek için Çin topraklarına gelmiş yabancıların kendilerine göre ‘gerçeküstü’ kalmış yoksullukla tanışmalarını, özentinin sonunun bir yere varamayacağını sade bir dille anlatarak kung fu’nun aslında yabancılara çok kapalı bir kültür olduğunun vurgusunu da yapıp, sonunda seyirciye hafif bir karamsarlık aşısı yapan belgesel, en azından kung fu filmleri açısından gelecek film festivallerine dair yeşerttiğim umutlarımı suya düşürmeye kâdir olamadı.

Güne böylesi bir keyifle başlamışken diğer keyfi de Nanni Moretti ile tattık. Her ne kadar film, Antonello Grimaldi tarafından yönetilmişse de senaryo Moretti’ye ait. Çevremizdeki herkesin aslında birer saklı kutu olabileceği ile kafamda yer eden bu film, Freud’a yapılan gönderme gibi kimi Moretti özelliklerini de taşıyor. Ayrıca filmin sonuna doğru ‘ağır abi’ formatıyla filme katılan sürpriz bir yönetmen/oyuncu da var. Benden meraklandırması.

Bill Plympton imzalı animasyon ‘Mutant Uzaylılar’ ve ‘Ahmaklar ve Melekler’ ile ilgili düşüncelerimde bazı parazitler var. O yüzden şu an yorum yapamıyorum, lütfen daha sonra yeniden deneyiniz. Ama animasyon tekniği, tekniği geç herşeyiyle, seyirci olarak hem hayranlık uyandırıcı, hem eğlendirici hem de düşündürücü filmlerdi. Bu noktada bir de küçük itirafta bulunmak istiyorum. Akşam uykumu alamadığımdan dolayı Ahmaklar ve Melekleri seyrederken göz kapaklarıma zor hakim oldum. Dolayısıyla parazitin bir sebebi de bu olabilir. Ne diyorum hep; Bana güven olmaz.

Geldik en sevdiğime, Rembrandt: İtham ediyorum.
Rembrandt’ın Gece Bekçisi tablosunun belgesel formatında bizzat yönetmeni Peter Greenway tarafından anlatılmasından ibaret bu yapım iyi hoştu emme Beyoğlu Sineması’nın arka koltuklarında otururken ve önümüzdeki insanlar altyazıyı okumak için kendi önlerine doğru eğilip, bıraktım altyazıyı, ekranın belirli noktalarında kara delikler meydana getirmişlerken, üstüne üstlük buna bir de salonun havasızlığı eklenince, pek de zevk alamadığım, başka bir sefere izlerim inşallah diyerek, film biter bitmez salondan fırladığım bir deneyime dönüştü (Biraz daha uzatabilirim cümleyi, sen bakma düşüklüklere). Sanırım Shingetsu-badesu’nun ilk defa bu film esnasında ürettiği ‘Subtitle değil, uptitle istiyoruz’ konu başlıklı şikayetini bana iletmesi ise başka bir salonda başka bir filmde vuku buldu. Kendisine sonuna kadar hak ve destek verirken, buradan şunu da belirtmek isterim; ‘altyazı ve üstyazı’ da aynı manaya geliyor Shingetsu, artizsen artizim de onu bilelim!

Evet efendim, şimdi geldik çok yönlü sanatçı Takeshi Kitano tarafından her yerine imza atılmış, üçlemesinin son filmi Akileus ve Kaplumbağa’ya. Çok yönlü demişken bu tamlamaya gıcık olduğumu ne kadar anlatsam boştur. Zira inanırım ki zaten tek yönlü sanatçı olmaz,.. olmamalı,.. varsa da olmaz olsun. Bu konuya da açıklık getirdikten sonra film hakkında iki çift laf edelim. Yine kendi hayatından yola çıkarak, bu sefer resim üzerine odaklandığı bu filminde Kitano, başlarda verdiği Kikujiro tadını, sonlara doğru verdiği kendine has mizah anlayışıyla birleştirerek bendenizi ve salonu kırdı geçirdi. Bu noktada Kitano’dan daha fazla şey öğrenebilmek adına acaba üçlemeyi dörtleme ve hatta beşlemeye çevirme şansı ne kadardır biraz düşünmek istiyorum.(Parantez içi notu; filmle ilgili bir iki abukluk dillendirmek istiyorum. 1) Japonlar ölülerini yıkamaz mı? Bu soruyu Gaddesu-Sama 'ya da yönelttim. Kendisi beni bilgilendirdi, teşekkür ederim. 2) Filmin sonuna doğru Kitano ya da karısı, teneke bir kutuyu nehre attı, azıcık kınadım!)

Adını, bilgisayarın B’sinden yeni yeni anlamaya başlayan her çömezin bilmesi gereken Control-Alt-Delete’den alan Kanada yapımı filmi, festival kitapçığında en iyi tarif edilmiş film olarak seçiyorum. İsteyen ordan açsın okusun, ben sadece bir tehditte bulunmak isityorum; Yurdum insanı, artık her duyduğun küfre gülme alışkanlığından vazgeç! İmza: Sinemada arkanda oturan uyuz zat!

Sıradaki! Ah evet! Uykusuzluğumun ikinci kurbanı olmak üzereyken, her zaman küplere binmeme neden olmasına rağmen bu sefer beni zıpkın yemişim gibi kendime getiren telefonumun titreşimi sayesinde son anda paçayı kurtaran Macar yapımı ‘İz Sürücü’, festival kitapçığında yazdığı gibi aslında hiç de ‘sıradan’ olmayan bir patalogun, annesini kanserden kurtarmak için gerekli olan parayı yaptığı anlaşma doğrultusunda bir adamı öldürerek ele geçirmesiyle başlasa da, aslında herşeyin bu kadar kolay sona ermeyeceğini seyircinin beynine yazan, bilinmedik üvey kardeşten gelen mektupla olayların seyrini olmadık yöne doğru değiştiriyor. Müthiş soğukkanlılığıyla ‘sözümona sıradanlığı’ aşan başrol oyuncusu Zsolt Anger abi, kendi detektifliğini kendisi üstlenerek işbu soğukkanlılığıyla filmin en büyük mizah kaynağı olma başarısını da göstermeyi biliyor.

Bu hafta sona ererken, gelecek hafta buluşmak dileğiyle sizlere Shingetsu-Sama’mın bir şikayetiyle, veda ediyorum dostlar. “Madem yiyecek içecek reklamları yayınlıyorsunuz o halde göz hakkı niyetine minik bardaklarda şarap, hiç olmadı çikolata dağıtın bari...Cıkcıkcık...” kendisi aynen böyle dedi, ben kulaklarımın yalancısıyım valla...

9 yorum:

karakacak1953 dedi ki...

Merhaba şimdiye kadar hala makaleniz baştan sona kadar okuyamadım.
Günün birisinde okumayı umuyorum.En azından sayenizde yeni Türkçe öğreniyorum.Kaleminden kan damlıyorsunuz.
Elinize sağlık
Masakuni

Tuğba dedi ki...

Masakuni-さん
私も Masakuniーさんのブログを よく 読めない けど がんばります・そして Masakuni-さんも がんばって ください ね! 
お世辞のために ありがとう ございました・
じゃあ ね・

karakacak1953 dedi ki...

テューバさん
日本語のかんじは、むずかしいです。わたしも、ときどき わかりません。
わたしも トルコの新聞 テレビ見て
毎日 勉強してます。目的はユルマズ・ギュネイの映画見て、よくわかることです。それから あなたの記事は、本当に すばらしいです。
お世辞では ないです。
雅邦

Tuğba dedi ki...

雅邦ーさん
漢字は 本当に 難しいでしょう! 私は いつも いつも 忘れちゃって @_@・ いつも 勉強しなかった ならないの・ じゃあ・・・

雅邦ーさんのトルコ語は すばらしい と思います・私のとって 雅邦ーさんのブログを読みことは 面白い です・
また ね・

shingetsu dedi ki...

Artizim..Artizsin..Artiz..:P
o çikolataları kendim için istediysem nanerdim valla!!!!

shingetsu dedi ki...

hiç yakıştı mı bana şimdi bu durum?sorarım sana!!!!NAMERDİM:)))

karakacak1953 dedi ki...

テューバさん
あなたは1996年に公開された周防正行監督の映画「Shall We ダンス」みたことがありますか、このアメリカ版で2004年に公開された、「Aska Davet」という映画がwww.EzgiFilm.Comでみることができます。主演はリチャード・ギヤです。とてもロマンチックなさくひんです。とてもよかったです。もしみてないなら、おすすめです。
雅邦

Tuğba dedi ki...

Shingetsu,
Nanerdim iyiymiş! Hatta şöyle ağır çekimdeymiş gibi telaffuz ederken tadından yenmez oluyor; Nağğ-nerr-dimm... :)

Tuğba dedi ki...

雅邦ーさん
あの 二つの映画を 見た ことが ある・ 私は ロマンチック タイプが よく 好きでわない だけど Shall we ダンスが もう好きだった・
おすすめのために ありがとう・
テューバさん

Boş işler bunlar...