Ay sonu olağan saçmalama ve rapor verme kongreme hoşgeldim. BU LOG olayını oldukça yavaşlattım, farkındayım. Valla dostum ne bahane bulayım bilmem ki! Yoğunum ve yorgunum, desem ve kısa yoldan halletsem? Olmaz tabi ki! Uzatmak şanımdandır bilirim. Ahanda başlıyorum o halde yeni bir eften püften bu log girdisine, ki isteyen çıkabilir bittabi;
Efenim, malumunuzdur bir süre önce çalışma hayatına geri döndüm. Demektir ki, ‘tavuk uykum’ da geri döndü, yani 22.30’da ‘doğru yatağa’ durumu. Dolayısıyla akşamları kendimle yalnızca üç buçuk saat kadar başbaşa kalabiliyorum ki, bu da kendi dahil- ayıptır söylemesi- insanoğluna çok da katlanamayan biri için çok bile sayılır. Eh, haliyle izlediğim film sayısında da müthiş bir
düşüş yaşanıyor. Zaten film hakkında çöpten bile daha değersiz olan yazılarımı yazmak, film süresinden bile daha uzun sürüyor. Daha önce seyrettiğim filmleri yazmak için bile şöyle bir ileri sarıp göz gezdirmem gerektiğinden film yazılarım azaldı. Bu 1. Bunun yanında kendimden uzak kalabilmek adına deli gibi kitap okumaya başladım, bu da 2. Takıntılı bir insan değilim ama takıldım mı pis takılırım. İşte fırsat bu fırsat deyip, türkçe yayınlanmış, tüm japon yazarların kitaplarını toplayıp, kendimi okumaya verdim. Şu hayatta birşey tavsiye ettiğim nadir görülmüştür,.. Tavsiye etmeyeceğim ama Ryu Murakami’ nin Yok Yere’ si ile Soseki Natsume’ nin Küçük Bey’ ini pek beğendim. ‘Yok Yere’yi Murakami’nin
diğer yayınlanmış iki kitabından bile daha çok beğendim, o kadar yani. Natsume, Japonya’nın Tanzimat dönemi olarak kabul edebileceğimiz Meiji olarak bilinen Batılılaşma Dönemi’ nin bir yazarı ve kitap da, bu dönemde küçük bir kasabaya öğretmen olarak atanan özünde ‘haylaz’ bir gencin etrafında gelişen olaylarla dönemine bir bakış atan eğlendirici bir roman. Eğlendirici dediysek Laylayloy manasında demedim canımcım. Sen benim laylayloy biçiminde eğlendiğimi ne zaman gördün hem? Ha? Kitapların arasına çizgiroman kaynattığım da oluyor tabii. Ah, bak aklıma gelmişken bugün elime geçen ‘Tarkan’ ın yaratıcısı Sezgin Burak hayatı ve eserleri’ nden bahsedeyim mi? Kitabın hepiciğini henüz okuyamadım tabi ki ama akşam kendime ‘uyuma kızım’ telkinleri eşliğinde Documentarist’e takılma emri verince, belgesel öncesinde sessiz bir yere çömüp yarısına kadar okudum valla.




Daha daha işte nişanlananlar (Shingetsu-sama), çoluk çocuğa karışanlar (Fatih’in kedileri) oldu. Nişanlananları tebrik ediyor, çoluk çocuğa karışanları ‘arttırmayın len dünyanın nüfusunu’ diye azarlıyorum. Çocuk demişken, bu akşam seyrettiğim belgesellerden biri, Kalküta’nın yoksul mahallelerinden birinde kör ana-babasıyla yaşayan haylaz mı haylaz 3 yaşındaki Bilal adındaki bir veletin üstünden, o taraftaki yaşam koşullarını anlatan 2008 Hindistan yapımı idi. 21.yy’ın bir anlık bilinç aydınlanması yaşayıp, iki saniye sonra eski ‘kör’ bilincine dönen bir bireyi olarak, kendimden utanıyorum dostum ama benim de tüm yetim bu zaten. Pasif ruhum, bir an kıpırdandı doğrudur ama... Bu ‘ama’nın sonu hiç gelmez bilirsin.
Eh, fırsat bu fırsat! Moralim de yeniden bozulmuşken, sessizliğe doğru uzayayım bari. Dua edin, bu seferki sessizliğim uzun sürsün...
1 yorum:
Tuğba san
Ben Ryu Murakamin romanı okmadım.Ama Souseki Natsumen romanı okudum.Küçük bey diyince şaşışırdım.Makale okuyunca anladım.Japonca adı Bochan.
Siz 'Zikou Keisatsu'seyretinizmi
Bunun Türkçe 'Zaman aşımı birliği'Japon polis ve komedi dizidir.Ben izledim ve çok beğendim.Eğer seyretmeseydiniz buradan seyretebilirsiniz.http://www.ezgidizi.com/asyadizi/jikou-keisatsu-1-bolum-dizi-izle
Yorum Gönder