26.12.09

GENJI MONOGATARI

Az önce hayatımda ilk defa hıyarın birine beddua ederek tüm enerjimi harcadığımdan kısa bir anime yazısı yazıp, öfkemi çıkarmak üzere uzayacağım. Umarım bu defa öfkem sandığımdan uzun sürer ve bedduamın akıbetini görebilirim. O yüzden, büyükler, siz duymamış olun, küçükler, siz de kulaklarınızı kapatın. Aslında Genji Monogatari Sennenki/The Tale of Genji adlı animeyi keşke şu öfkeli halimle seyretseydim. Sakinleşmeme müthiş etkisi olurdu. Hep yanlış zamanlama...
Mevzu bahis animenin önemi, Japonya’da, 11.yy’da saray soylularından Murasaki Shikibu adlı bir hanımefendi tarafından yazılan aynı adlı kitaptan uyarlanması vesilesiyle geliyor. Heian dönemi olarak adlandırılan bu dönem, kadın yazarların çokluğu açısından da oldukça ilginç. Genji Monogatari (The Tale of Genji), Murasaki Shikibu’nun, dünya çapındaki ilk psikolojik roman olması açısından en ünlü eseri. Her ne kadar türkçeye çevrilmemişse de, yazarın başka bir kitabını, Murasaki Shikibu’nun Günlüğü’nü (Hasan Âli Yücel Klasiklerinden, Türkiye İş Bankası Yayınlarından yayımlandı), türkçe okuma şansınız var. Biz gelelim animeye.Tezuka Productions’ın 2009 ürünü olan animenin yönetmeni Osamu Dezaki efendi. Benim gibi isim hatırlama özürlü varsa içinizde, kendisi, Berusai No Bara nam-ı diğer The Rose of Versailles/Lady Oscar, Nobody’s Boy: Remi, Shuranosuke Zanmaken: Shikamamon no Otoko/Sword of Truth gibi animelerin yönetmeni olur. Fazla söze gerek yok yani, onu demeye çalışıyorum.
Konuya gelecek olursak, Genji, adı ısrarla belirtilmemiş Japon imparatorunun, son derece yakışıklı oğludur. İmparator, Genji’ye karşı öyle bir muhabbet besler ki, bu kızdan daha güzel oğlanın, imparatorluk işleri içerisinde heba olmasını istemediğinden, imparatorluk sarayının dışında büyümesi için, onu uzağa gönderir. Dolayısıyla, Genji hiçbir zaman tahta geçemeyecektir. Henüz 9 yaşındayken, kendi sarayının havuz kenarında gördüğü, kendisinden bir kaç yaş büyük kıza abayı yakan Genji, hayatı boyunca peşini bırakmayacak bir aşka ve elbette ızdıraba da kapısını açmıştır. Halbusu yüce insan Nick Cave’in şu şarkısını dinleseydi, hazırlıksız yakalanmamış olurdu diye de düşünmüyor değilim; So if you're sitting all alone and hear a knocking at you door,and the air is full of promises, well buddy, you've been warned! (Uzun zamandır Cave hazretlerini bir yerlere sıkıştırmıyordum, iyi oldu bu...). Daha çocuk yaşta aşık olduğu o kız, babasının yeni eşidir ve işin kötü(!) tarafı, onun da duyguları Genji’ye yöneliktir. İşte bundan sonrasında kız izleyici mendilini hazırlasın uyarısında bulunma mecburiyeti hissediyorum.
Lakin bu öyküde her ne kadar bir tane ‘derin’ aşk var ise de (derin derken ne kastettiğimi ben de pek bilmiyorum doğrusu), ona ek olarak, etkileyici Genji-Sama’nın etrafında başka türlü aşklar da mevcuttur. İmparatorun karısına karşı duyduğu aşkın imkansız hale gelmesi ve prens olması dolayısıyla başka bazı saray içi evlilikler vs gibi nedenlerle o çiçekten bu çiçeğe konan Genji, her ne kadar gününü gün eder gibi bir izlenim verdiyse de, hikayenin asıl anlattığı şey, saray içi ilişkiler ve her biri oldukça farklı karaktere sahip saray erkanının halleri olması dolayısıyla belgesel niteliğinde izlenebileceği kanısındayım. (Ya kardeşim, kısaca Genji’nin kadınlar arasında heba olması de, geç, ne uzatıyorsun? Noldu? İmparator, “yavrum içişlerinde heba olmasın” dedi, bu sefer de kadınlar yedi bitirdi gül gibi adamı. İmza içimdeki hanzo...)
Toplam 11 bölümlük animenin pembe dizi formatında olduğunu ekleyeyim. Zira ben hep “Şimdi aksiyon olacak, şimdi kıyamet kopacak!” diye beklediysem de yalnızca 3.-8.-ve 11. bölümde aksiyona yönelik ufak sahneler var. Dolayısıyla, doğrudan kız izleyiciye hitap ettiğini söylemekte beis görmüyorum. Görsel olarak oldukça doyurucu olan hikayeden, kişisel olarak biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Tüm o “Genji-Sama, kulun kölen olim” havası “Aksiyon istiyoz ülen!” altyapılı benim gibi odun bünyelere ağır gelebilir. Dikkatli olmak lazım. Son olarak bir gözlemimi de aktarayım. Genji, başta olmak üzere erkek karakterlerin çizimi biraz 70’ler havası verdi bana. Bir de açılış müziği ne alaka dedirtirken, kapanış müziğini de pek etkileyici bulamadım. Daha ağlak birşey beklerdim...
Tüh, sakinleştim...

6 yorum:

kişisel depresyon anları dedi ki...

link istiyorum mailden istiyorum :)

Tuğba dedi ki...

Attım bile! :-)

Goddess Artemis dedi ki...

Bunu istiyorum! Evet, istiyorum! :-p



N.B. Twitter'a da bak, he he he

Tuğba dedi ki...

Hazır seninki Gaddesu, hem de bonuslarıyla!

kişisel depresyon anları dedi ki...

çok teşekkür ediyorum çok teşekür ediyorum :)

Tuğba dedi ki...

Recü :-)

Boş işler bunlar...