Yıllar evvel saçımdaki beyazlar yalnızca üç telden ibaretken, mesıncırın piri olmuş, her akşam kesintisiz kullandığım vakitlerde, önce elime takılan, sonra benim ister istemez takıldığım çok bereketli bir kelimeden söz etmek istiyorum. Bir Pazar günü sendromunu daha kazasız belasız atlatmaya az kala, “birşey yazmaz isem çıldırıciğim” modundayken ve de görüldüğü üzere bir türlü cümlenin sonundaki noktaya ulaşamazken, olur ya, saçmalama hakkımı gereğinden fazla kullandığımı düşünen var ise bir an önce cevap vere! Yoksa öteki tarafta, iki elim yakanızdadır ona göre!
Mesıncırın nadide özelliği “titreşim gönder”i her kullanana “Ne dürtüyorsun bre densiz” diye girişirken (ki kendim de az kullanmamışımdır yalan olmasın), kelime kendi kendini türeterek bu günlere geldi. Önce “Beni bi dürtsene bakim” olarak arkadaşlardan istek yaparken kullanmaya başladığım kelime, hemen arkasından ikide bir dürten insan için “Ne dürtünç bi insansın” formatına geçti. Bir ara italyancaya da bulaşarak “–are” ekiyle biten fiil haline bile döndü. Mastar halinde “Dürtare” olarak yakın zamanda sözlüklere girmesini beklediğim bu fiili, yine mesıncırda “Beni dürtmeyiniz!” manasında “Non dürtarmi!” olarak kullanırken, aslında dürtmekle hiç ilgisi olmayan yüce insan ablama da yüceliğinden dolayı DÜRTH VADER demeye başlamama vesile oldu. Son olarak kendisini “E beni niye dürtlettin o halde?” şeklindeki soru kalıbında gördüğümüz bu haddinden fazla bereketli kelimemiz, yine son aldığım duyumlara göre yeni doğan çocuklara da “Dürtlettin” ismi olarak verilmeye başlanmış. İşte böyle...Nerden nereye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder