22.1.09

MILANO SİNEMA MÜZESİ

Sosyal oluşum düşmanı, gereksiz geziler fatihi, ultra kahraman(!) kırıntısı arkadaşınız bugün tek başına minicik bir müzeyi ziyaret ediyor; Milano Sinema Müzesi’ni. İsteyen peşime takılabilir tabii ama mümkünse münasebet kurmayalım. Havamda değilim.
Orjinal adıyla Museo del Cinema- Fondazione Cineteca Italiana’dan Koleksiyonlar, 1985 yılında Gianni Comencini ve Walter Alberti tarafından ana tren istasyonunun yakınında bulunan, Palazzo Dugnani’nin (kaçıncı yüzyıldan kaldığını net hatırlamadığım tarihi bir yapı) alt katında kurulmuş. Sinema öncesi, sessiz sinema ve sinemanın daha geç dönemlerinden kalma çeşitli alet edevata ev sahipliği yapıyor. Tek kattan oluşan bu müzecik, koleksiyonlarını üç bölüm altında sergiliyor; ilk bölüm sinema öncesi, fotoğrafın doğuşuna adanmış. Bu bölümde 18.yy’a ait çeşitli aletler ve Ars Magna Lucis et Umbrae (The Great Art of Light and Magic) kitabının bir kopyası görülebilir. Bir alt blogta yazdığım film var ya, işte onda okul müdiresi kendi arşivinden bu kitabı ortaya çıkarıp, diğer hocalarla of ne kitap be diye geyik çeviriyorlardı. Her zamanki gibi konuyu iyi toparlayamadığım için bu da güme gitmiş demek. Aslında filmde fotoğraf sanatı açısından ilginç detaylar var da ne anlasın bu cahil! Müzemizin 19. yy sonundan 1920’lere uzanan süreçteki sessiz sinemaya adanmış bölümünde (bunların hepsi aynı salonda aslında) kataloglar, Lumiere stüdyolarına ait kullanma kılavuzları, Melies’in Voyage dans la lune ve Les 400 coups du diable filmlerine ait çizimler var. Tek sorun bu söylediklerimin göz boyayıcı miktarlarda olmaması. Olay, bir tane ondan iki tane bundan şeklinde vuku bulmakta. Sesin sinemaya girmesi ile başlayan yeni döneme adanmış üçüncü ve son bölümümüzde ise asıl dikkat çeken parça 1934 yılında Robert Mamoulian tarafından çekilen, Greta Garbo’nun başrolde oynadığı Queen Christina adlı filmin setinin kurulmuş bir kopyası. 1930’lar aynı zamanda italyan animasyonunun da doğuş yılları. Bu bölümde 1949’da çekilmiş La rosa di Bagdad ile ilgili bir takım nesneler görülebilir. Duvarlarda da 50.000 adetlik poster aarşivinden seçilmiş kimi film afişleri yer etmekte. Öyle çok ahım şahım bir müze değil açıkçası. Yine de kendi açımdan ortada pişmanlık yaratacak bir durum olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Asıl güzelliği anlatmadım daha. Minik müzemizin içinde miniminnacık da bir sinema salonu var. Müzenin açık olduğu günlerde belirli saatlerde film gösterimi yapılıyor. Benim şansıma o gün fütürist sinemaya ayrılmıştı. Önce Marcel Fabre yapımı Amor Pedestre (1914), ardından Anton Giulio Bragaglia yapımı Thais (1916), hemen ardından da Luis Bunuel ve Salvador Dali imzalı Endülüs Köpeği'ni (1929) izleme şansını yakaladım. Bunun ardından yine aynı döneme ait bir film daha başladı ama ekrana bile bakmadan kendimi dışarı attım zira yakalamam gereken bir tren vardı. Sonra da Futurismo adlı 1969 yapımı bir belgesel varmış ama iyi ki atmışım kendimi. Vakitle nakit asla biraraya gelmez diyor ve sizi çok sevdiğim Amor Pedestre ile başbaşa bırakıyorum.


Ek:Endülüs köpeği için http://www.youtube.com/watch?v=9GL4iJW25Kw
http://www.youtube.com/watch?v=kpchXR5HqqU

Hiç yorum yok:

Boş işler bunlar...